Hemen her bilim dalında, çözümü bulunamamasına karşın üzerinde durmaktan vazgeçilmeyen ilginç sorunlar vardır. Şehircilik alanındaki bu tür ilginç sorunlardan birisi, 'optimum (en uygun) kent büyüklüğü'dür. Kent planlama alanında düşünce üreten kesimlerin uğraştığı bu önemli sorunun evrensel geçerliliği olan çözümü olmasa da üzerinde durmaktan vazgeçilmemesinin nedeni, kimi problemlerin kentin büyümesine bağlı olarak ortaya çıkmasıdır.
Kentin büyümesi bazı kentsel sorunların nedeni ise, kentler için belirlenecek en uygun büyüklük bu sorunların ortaya çıkmasını önleyecektir. Gerçekleştirilmesi kolay olmayan bu görüşü savunanlar büyüyen kente göçü zorlaştıracak 'akıl almaz' önlemlerle sorunu çözeceklerini sanırlar. Oysa sorunun çözümü kentte değil, oraya gelenlerin geldikleri yerdedir.
Kentin büyümesiyle ortaya çıkan sorunlardan birisi, kent içinde yaşanan trafik karmaşasıdır. Kent nüfusundaki artışa ve kentin yayılımına bağlı olarak büyüyen bu sorun belirli bir noktadan sonra kent içi ulaşım altyapısında ve alışkanlıklarında köklü değişiklikler yapılmasını gerektirir. Dünyada ilk metroların yapılması, toplu taşımacılığın geliştirilmesi ve özel araçların kent merkezlerine girişlerinin caydırılmasına yönelik önlemler bu değişikliklerin başlıcalarıdır.
Kent içinde katlı (köprülü) kavşak düzenlemeleri bu önlemler arasında değildir; çünkü geometrisi düzgün ışıklı kavşaklar kent içi trafik düzeninin sağlanması için yeterli olduğu gibi, her ışıklı kavşak bir sonraki kavşağın düzenleyicisidir. Kavşakların bu özelliği, kent içinde herhangi bir köprülü kavşak yapımından sonra çok daha çarpıcı biçimde görülür. Katlı kavşakta trafik sıkışıklığı çözülmüş gibi görünse de, aslında sorun bir sonraki ışıklı kavşağa taşınmış ve oradaki sıkışıklığın artmasına yol açılmıştır. Burada da yapılacak katlı kavşak düzenlemesi bir sonraki kavşaktaki sorunu büyütmekten başka sonuç vermeyecektir. Bu süreç kenti köprüler tuzağına teslim etmek anlamına gelir ki, Ankara'da olduğu gibi köprülü kavşak düzenlemeleri 50'yi geçmesine karşın sorun çözülmez. Kent içi trafik sorununa kent genelinde bütüncül bir bakış yerine noktasal düzeyde yaklaşımın ürünü olan bu tür çözümler(!) hem büyük kaynak israfına yol açar, hem de kenti yayalar için yaşanmaz hale getirirler.
İzmir'de birkaç ana yolda sabah ve akşam saatlerinde yaşanan sıkışıklık dışında trafik sorunu olduğu söylenemez, ama yakın gelecekte ciddi sorunlarla karşılaşacağımızın belirtileri görülmektedir. Çağdaş şehircilik ilkelerine uygun olarak, sorunlar yaşanmaya başlamadan çözümlerin ortaya konulması ve gerekli önlemlerin alınması gerekir. Bornova-Üçyol metro hattının Üçkuyular'a uzatılmasına ve Aliağa-Menderes demiryolu hattının geliştirilmesine yönelik projeler bu yaklaşımın örnekleri olarak değerlendirilmelidir. Ancak, İzmir'de kent içi trafik sorununa kent genelinde yaklaşacak ve hem mevcut sorunları çözecek hem de gelecekte çıkması olası sorunlara karşı önlemler içerecek bir kent içi ulaşım planına gerek vardır.
Böyle bir ulaşım ana planı ve bu plana dayalı uygulamalar, bugün kimi büyük kentlerimizde yaşanan trafik kabusunu İzmir'e yaşatmayacak en önemli koruyucu olacaktır.