DSİ Genel Müdürü Koçaker’e sordum:
Encon adlı bir şirket size danışmanlık hizmeti veriyor mu? Bu
işi nasıl Encon’a verdiniz? Hangi prosedüre dayanarak? Aranızda anlaşma var mı?
“Encon’la anlaşmamız yok” dedi. “Konsorsiyumun var. Nurol ve Cengiz’le
anlaşmamız var. Biz onlara verdik.” Neden ihale açmadınız? “Sözleşme müsait.
Bu faaliyet inşaatla birlikte götürülmesi gereken bir faaliyet.” İşin bedeli
nedir? “Net olarak söyleyemeyeceğim.” Ben size 25 milyon euro civarında
olduğunu söyleyeyim. “20-25 milyon euro mertebesinde olabilir. Büyük ve
önemli bir faaliyet. Proje kadar önemli bir faaliyet.” Bu nasıl olabilir?
İnşaat işlerini bir şirketler grubuna verdiniz, inşaat işlerinden doğabilecek
kayıpların işveren adına kontrolünü de aynı şirketler grubuna verdiniz. Sizce bu
normal mi? “Benim yerimde otursanız size de normal gelirdi.”
Süreç, itirazlara rağmen işletildi
Aslında, nerede oturulursa oturulsun, açıkça, çıkar çatışması içeren bir işi
müteahhide vermek normal değil. İhalesiz verilmesi de. Nitekim DSİ içindeki
birçok üst düzey bürokrat bu düzenlemeye karşı çıktı. “Ama” diyor kaynağım,
“Barajlar Dairesi ve Emlak ve Kamulaştırma Dairesi’nin tüm itirazlarına rağmen
bu süreç işletildi. Ne Kamu İhale Kanunu, ne Dünya Bankası ne AB prosedürleri,
ne hiç bir satın alma/ihale prosedürü buna izin vermez. Tüm bu nedenlerle söz
konusu işlemlerin tamamı şaibelidir.”
Başkaları ne düşünüyor?
Emekli Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurumu başmüfettişlerinden Hıfzı
Deveci ihale konularında Türkiye’nin önde gelen uzmanlarından biridir.
Deveci, Ilısu’da DSİ’nin müteahhide aykırı roller vermesini “Kepazelik” olarak
tanımladı. “Bu çalışmaları inşaatı yapacak olan firmaların yönetmesi,
yönlendirmesi, müdahil olması öyle bir kepazelik ki kaynağınızın sözlerine
hiçbir ek yapmaya gerek duymuyorum” dedi. Deveci, ayrıca, iş için ödenen “20-25
milyon euro’yu da “fazla” buldu. Deveci örnek olarak, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC)
boru hattının çevre etki değerlendirme (ÇED) sürecini anlattı.
BTC’nin ÇED’i 3.7 milyon dolar
“Bu kabaca 19-20 bölüm halinde 750 sayfa kadar rapor metni ve kabaca 1100
sayfa kadar tutan çevresel etki ve sosyal etki analiz/anket raporlarından ve
yüzlerce ekten oluşan, devasa bir çalışmadır” dedi. “BTC Projesi’nin Türkiye
kesimi, 1076 km boru hattı boyunca 400 civarında yerleşim yerini ilgilendirdi
(şehirler, kasabalar, köyler). 1200 nehir ve sulama kanalı geçişi (730 kadarı
dere yatağıdır), 1085 kadar karayolu ve demiryolu geçişi incelendi, 7 büyük fay
hattı üzerinde gözlem ve raporlama yapıldı. 87.000 kişiye ait 17.000 parselde
(ki toplam büyüklüğü yaklaşık 28 milyon m2’dir) arazi işleri (kamulaştırma,
irtifak tesisi, geçici yerleştirme vs.) yapıldı. Buralardaki yüzlerce çeşit
bitki ve hayvan varlığı raporlandı. Şimdi, bu ölçüde büyük bir çalışmanın ÇED
bedeli (ihaleli) 3.750.000 dolar idi. Dolayısıyla, Ilısu’da verdikleri rakam
gerçekten fazla.”
Kredi kuruluşları durumu biliyordu
Encon daha önce Yusufeli Barajı için Doğu İnşaat
Çoruh Konsorsiyumu adına Avusturyalı ortağı ile çevre etki
değerlendirme projesi hazırladı. Güvenilir kaynaklara göre, işin bedeli “1-1.5
milyon dolar” aralığındaydı. Bu da Ilısu’da benzer iş için ödenen 25 milyon euro
ile bir karşılaştırma imkânı sağlıyor.
İşin acıklı bir başka boyutu kredi kuruluşlarını ilgilendiriyor. Batı’daki
çevre kuruluşlarına zemzemle yıkanmış görünümü vermeye özen gösteren ve bizim
gibi ülkeler üzerinde de bir namusluluk sultası sallandıran bu kuruluşlar bu
durumdan haberdardı. Tüm bu işlemler bilgileri dahilinde yapıldı. Neden göz
yumdular? Bir başka acayip boyut Nurol-Cengiz ortaklığının taşeronu olan
Encon’un işin sahibi olan DSİ’de eleman bulundurmasıdır. Bu kadar da
değil.