2100 Yılının Hayalet Şehirleri

This town is coming like a ghost town
all the clubs have been closed down
this place is coming like a ghost town
bands won't play no more
too much fighting on the dance floor

do you remember the good old days before the ghost town?
we danced and sang as the music played in any boomtown
this town is coming like a ghost town
why must the youth fight against themselves?
government leaving the youth on the shelf
this place is coming like a ghost town
no job to be found in this country
can't go on no more
the people getting angry

this town is coming like a ghost town
this town is coming like a ghost town
this town is coming like a ghost town
this town is coming like a ghost town


İngiliz müzik grubu "The Specials" 'ın "Ghost Town" adlı parçasından...




İtalya'nın kanallarıyla ünlü şehri Venedik yaklaşık bin yıldır batmakta. Ancak geçtiğimiz yüzyıl içinde bu batış gözle görülür biçimde hızlanarak 24 santimetreyi buldu. Hükümetin deniz seviyesini yükseltmek için organize ettiği mühendislik planları olsa da kimse bu planların gerçekten işe yarayacağından emin değil.




























Bundan 900 yıl önce, o zamanın Londra ya da New York’u olarak adlandırabileceğimiz, şimdiyse Pakistan’ın sınırları içinde olan Moenjodaro şehri dünyanın en büyük medeniyetlerinden birinin merkeziydi. 1700’lü yıllarda, İndus Vadisi sakinleri terkettiler şehirlerini, yüzyıllar boyu fırtınalara maruz kalan Moenjodaro ise kumlar altında kayıp bir şehir olarak kaldı, ta ki 1920’lerde arkeologlar tarafından keşfedilene kadar. Bugün tarih meraklılarının yüzlerce dönümlük arazide huşu içinde gezdiği Moenjodaro şehrinin yabancı kuvvetlerce işgalinden sonra ekonomik bir krize düştüğü ve bu krizden bir daha asla çıkamadığına, dolayısıyla İndus Valisi medeniyetinin kısa bir süre sonra yokolduğuna inanılıyor.

Günümüz kentlerinin çoğu eskiye nazaran daha dayanıklı gözüküyor. Aslında, 10 milyonu aşan nüfuslarıyla megaşehir ünvanını alan ve sayısı gittikçe artan yerleşimlerin (Tokyo, New York, Sao Paolo, Mumbai, İstanbul gibi şehirler bu sayıyı çoktan ikiye katlamış durumda) tarihteki gibi toz toprak olma ihtimali düşük.


Aynı zamanda kentin en büyük içme suyu kaynağı olan bir akiferin (yeraltı suyunu
taşıyan geçirimli katman) üstüne kurulu olan Mexico City'nin 20 milyon kişilik nüfusu her susadığında şehir biraz daha batıyor. Araştırmalara göre, geçtiğimiz yüzyıl içinde şehir 9 metre çöktü. Gelecek ise çok daha karanlık, bu kaynağın kuruması ve Mexico City'nin hızla gelişen bir şehir olmasına rağmen hem kurak hem de batık bir bölge haline gelme tehlikesi çok büyük.






























Peki ya tam tersi olursa? Ya bazı şehirlerin kaderi Moenjodaro’nunkine benzerse? Bu kehanetin gerçek olma ihtimalini kestirebilmek tabii ki çok zor, ancak küresel iklim değişikliği, nüfusun artması, kirlilik gibi faktörler, bazı şehirleri içten çökertmeye çoktan başladı bile.


Japonya kırsal bölgelerindeki, birkaç yaşlı sakinin dışında kimsenin kalmadığı küçük köyler bütünüyle yokolmanın eşiğinde. Amerika’da Kansas ve Dakota şehirleri genç nüfusun büyük şehirlere göçmesiyle tehdit altında. Bazı Kansas kasabaları, sırf bu göç engellensin diye geri döneceklere arazi hediye etmeyi bile vaad ediyor, ancak bu vaadlerin talep gördüğünü söylemek güç.

Bazı büyük merkezler ise imha olma riski taşıyor. Avrupa ve Kuzey Amerika’da şehir plancılar bu “çöken şehirler”le ilgili neler yapılabileceği yolları üzerinde kafa patlatıyorlar.

Pompei'yi yok eden Vezüv yanardağı, neredeyse her yüzyılda bir faaliyete geçiyor. En son 1944 yılında patlayan Vezüv'ün eteklerinde, bugün 4 milyon Napolili her an yanardağdan gelebilecek seslere kulak kabartarak yaşıyor.



























1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından Doğu Almanyalı milyonlarca kişi batıya göç etti. Bir milyondan fazla ev terkedildi. Alman hükümeti ise buna karşılık, bugün küresel bir fenomen haline gelen "Küçülen Şehirler Projesi"ne (Shrinking Cities Project) sponsor oldu. Proje, Rusya’nın Ivanovo, Almanya’nın Leipzig, İngiltere’nin Manchester ve Liverpool, Amerika’nın ise Detroit şehirlerindeki olumsuz etkileri incelemeyi kapsayan bir çalışmaydı. Projenin sonunda ortaya çıkanlar gezici bir sergiye dönüştürüldü. 2006 sonbaharında dünyanın büyük kentlerinde sergilenmeye başlayan küresel araştırmada, geniş kitleler tarafından terkedilen büyük şehirler incelendi. 1990'lı yıllardan bu yana dünyadaki büyük kentlerin yüzde 25'i nüfus kaybederken göç eğilimi artıyor. Shrinking Cities projesinin amacı da son yıllarda dünyada şehirleşmeyle birlikte yaşanan etkileşimleri aktarmak. Geçtiğimiz yıl Venedik Bienali'ne katılan sergi, bu yıl Kasım ayından 2008'in Ocak ayına kadar Manchester, Liverpool ve Frankfurt'ta olacak.


Detroit’in nüfusu 1950’den bu yana üçte bir oranında azaldı ve 950 bine düştü. Yüzde 10'unun işsiz olduğu şehrin 2030 yılına kadar yavaş yavaş küçüleceği düşünülüyor. Eğer söylenenler gerçek olursa, Detroit 2100 yılında adı pek bilinmeyen şehirler arasına girecek.

Demografik felaketle karşı karşıya olan Detroit’in dışında, bazı şehirler de doğal afetler yüzünden kan kaybediyor. California Üniversitesi’nden araştırmacılar San Fransisco’nun 2086 yılında 7 şiddetinde bir depreme uğrayacağına yüzde 75 ihtimal veriyorlar. Bazıları ise tüm iyiniyetleriyle, 2005’te şehrin yüzde 80’ini sular altında bırakan Katrina kasırgasına rağmen şehirlerini terk etmeyen New Orleanslılar gibi hayatta kalabileceklerine ve herşeyi yeniden inşa edebileceklerine inanıyorlar.


California Üniversitesi'nden araştırmacılara göre San Francisco'nun 2086 yılında 7 şiddetinde bir depreme maruz kalma olasılığı yüzde 75.



























San Francisco, California eyaletinin en hızlı değişen şehirlerinden biri. Nüfusun giderek büyüyen bir kısmı, yaşam şartlarının ekonomik anlamda zorlaştığı ve coğrafi talihsizliklerin peşini bırakmadığı bölgeden iç kısımlardaki yerleşim alanlarına taşınıyor. Büyük bir felaketin bu eğilimi tetiklemesinden korkuluyor.

Dünya kentlerini tehdit eden bir başka tehlike ise deniz suyunun yükselmesi. Almanya’nın endüstriyel şehirleri, şu anda ülkenin üçte ikisinin deniz seviyesi altında seyretmesinden de hareketle okyanus üzerine bir metre yükseltiyi sağlayacak hendekler kazıp aletler geliştiriyorlar.


Çölleşme, Sahra Çölü yakınlarındaki bir çok ülke için ciddi bir sorun. En büyük risk altında kalan şehirlerden biri ise Mali'nin Timbuktu şehri. 15. ve 16.yüzyıllar boyunca İslam dininin önemli merkezlerinden olan bin yıllık yerleşim bölgesinin bir çok yerinde "yeşillendirme" projeleri yürütülse de kentin bazı bölgeleri yarı yarıya çölleşmiş durumda.




























Ancak, Dünya Bankası’nın 2002 yılında iklim değişikliği üzerine yaptığı bir araştırmada, aralıksız erozyon etkisi altındaki Batı Afrika ülkesi Gambiya’nın başkenti Banjul'un bütünüyle okyanusa karışma tehlikesiyle yüzyüze olduğunu gösteriyor. Aynı raporda, içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde deniz seviyesinin 10 ile 90 santimetre arasında yükseleceği ve bu değişikliğin Mısır’ın İskenderiye, Çin’in Tianjin, Endonezya’nın Cakarta, Tayland’ın Bangkok gibi şehirlerini büyük oranda etkileyeceği düşünülüyor.

Doğal felaketler, ekonomik çöküşler ya da kumun, denizin karayı yavaş yavaş istila etmesi gibi olaylar, bugünün bazı şehirlerinin kaderinin, kendisi için bir heykel inşa eden ancak kentinin yıkılmasına engel olamayan kibirli kral Ozymandias’ınkine benzeyebileceğini gösteriyor. İngiliz şair Percy Bysshe Shelley’in yazdığı gibi, 'geriye hiçbir şey kalmayabilir ve toplumlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar geçmişte yaşanan hataları tekrarladıkları sürece çöküşe bir adım daha yaklaşma ihtimalleri hayli yüksektir':

*
Antik diyardan gelen bir seyyaha rastladım,
Dedi ki:
'' Çölün ortasında,
Gövdesiz, kocaman iki taş bacak,
Ve hemen yakınında yarı beline kadar kuma gömülmüş,
Çatık kaşları, kırışmış dudakları
Ve buz gibi soğuk alaycı görünümüyle,
Parça parça olmuş,
Taştan bir surat vardı...
Onlara şekil veren o eller ve ruhlarını besleyen o kalp,
Cansız şeylere kazınan tutkuları ne kadar da canlı göstermişti!
Üzerinde ise şu sözler yazılı idi:
Ben kralların kralı Ozymandias...
Şu yaptıklarıma bakın da,
Haddinizi bilin!
Koca yıkıntılar arasında saklı kalmış bir harabe,
Ve ucu bucağı görülmeyen, çıplak ve yapayalnız kumlardan başka,
Artık ne kaldı geriye?
Hiç bir şey!...”



Küçük Batı Afrika ülkesi Gambiya'nın başkenti Banjul, gittikçe yükselen okyanus seviyesi ve erozyonların etkisiyle tümüyle yokolma tehdidi altında.






























Forbes dergisindeki orijinal makale için tıklayınız.

Kaynaklar: www.shrinkingcities.com
www.tema.org.tr