Dünya Gazetesi'nden Didem Eryar Ünlü'nün haberine göre, Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) 50'den fazla ülkede aktif olan global bir araştırma organizasyonu. Çevre, ekonomik olanaklar ve insan refahı konusunda çözüm yaratacak fikirleri gerçeğe dönüştürmek adına çalışmalar yapıyor. WRI Ross Center for Sustainable Cities geçtiğimiz günlerde Dünya Kaynakları adında bir rapor yayınladı. Rapora göre 330 milyon hane ve buna karşılık gelen 1,2 milyar insan sürdürülebilir ve karşılanabilir barınma garantisinden mahrum yaşıyor. Derhal bir aksiyon alınmadığı takdirde bu rakamın 2025 yılında yüzde 30 artarak 1,6 milyar insanı bulacağı tahmin ediliyor.
WRI Ross Center for Sustainable Cities Global Direktörü Ani Dasgupta "Şehirler ekonomik büyümenin lokomotifi işlevi görüyor. Geliştirilen çözümlerin önceliklendirilmesi konusunda ise karar vericilerin desteğe ihtiyacı var. Güney yarım küredeki gelişmekte olan ülkelerin daha iyi yönetilmesi ve bu bölgelerde yaşayan insanlara fayda sağlaması için hızla büyüyen kentlere yardımcı olmanın en iyi yollarından biri maliyeti karşılanabilir barınma imkanlarını desteklemek" diyor.
Dasgupta'nın yorumları şöyle: "2050 yılına gelindiğinde 2,5 milyar insan daha şehirlerde yaşayacak ve bu artışın yüzde 90'ı Asya ve Afrika kıtalarında gerçekleşecek. Barınma ve konut sıkıntısının insan hayatına etkisinin yanı sıra ekonomi ve çevre üzerinde de ciddi etkileri bulunuyor. Bu yüzden derhal aksiyon almalı ve üretken, verimli ve kapsayıcı olmayan şehirlerin yaratılmasını engellemeliyiz."
Konut piyasası gerçekçi değerlendirilmeli
Rapora göre, hizmet alamayan kesimlere temel kentsel hizmetlerin ulaştırılmasının önceliklendirilmesiyle herkes için daha sürdürülebilir ve refahın adil paylaşıldığı kentler yaratılabilir. Raporun "Daha Adil Bir Şehir" bölümünde vurgulandığı üzere, barınma hakkı önceliklendirilmesi gereken en temel ihtiyaçlardan birisi.
Kamu-özel sektör, resmi-gayriresmi konutlar gibi çok uç kategorilerde tartışılan barınma hakkına dair raporun başyazarlarından ve aynı zamanda WRI Ross Center Bilgi ve İşbirliği Direktörü Robin King konuyu şu şekilde özetliyor: "Biz barınma konusunu mülkiyet, alan, hizmet ve finans gibi farklı birçok unsuru içerisine alan daha geniş bir perspektiften ele alıyoruz. Bu perspektif daha incelikli ve nitelikli bir tabloyu ortaya çıkarmamızı ve gelişmekte olan ülkelerdeki konut piyasasını daha gerçekçi bir biçimde değerlendirmemizi sağlıyor."
Slum/Shack Dwellers International'ın kurucu üyesi ve yönetim kurulu başkanı olan Sheela Patel ise, "Bu araştırmanın sonuçları tam da ödenebilirlik, yeterlilik ve güvence altında mülkiyet hakkı gibi temaların üçüncü dünya ülkeleri için kritik bir duruma geldiği son derece önemli bir zamanda yayınlanıyor. Şehirler çeşitli arzular yaratıyor. Bu arzuların içini güvenli bir mahalle, yaşanabilir bir çevre, iyi bir eğitim gibi hizmetlerle dolduramadığımız takdirde sadece memnuniyetsizlik yaratmış oluruz."
Konut sahibi olmak kent gelişiminde gereğinden fazla üzerinde durulan ve konut sahibi olmaya gücü yetmeyen insanları da bir hayli yaralayan bir konu. Kira piyasasını, kiracıları hukuki anlamda güvence altına alarak her türlü gelir grubundan insanın faydalanabileceği bir hale getirmek hem şehir içerisindeki esnekliği ve piyasa odaklı gelişimi destekleyecek hem de barınma ihtiyacını çözmeye yardımcı olabilir. Johannesburg'u da içerisine alan Güney Afrika'daki Gauteng Vilayeti, 687 bin kişilik konut eksikliğini normalde yasa dışı olan arka bahçe kulübelerini kiralayarak aştı. Bu, düşük gelirli insanların kendilerine yaşam alanı bulmalarını kolaylaştırdı ve hükümet yardımı olmadan çeşitli hizmetlerin geliştirilmesini sağladı.
Yoksul insanları kent çeperine iten politikalar şehir merkezlerinde az kullanılan alanlar yaratıyor. Şehre yeni yerleşenler de merkezde ev bulmakta zorlanıyor. Bu nedenle barınma ihtiyacını ele alacak bir siyasi irade günümüzde son derece kritik öneme sahip. Bilhassa bazı kamuya ait arazilerin barınmaya uygun hale getirilmesi, bu bölgelere maliyeti karşılanabilir binalar inşa edilmesi kentsel yayılımı engelleyeceği gibi aynı zamanda mevcut kaynakların kullanılması ve ekonomik gelişmenin sağlanması açısından da avantajlar sağlayacak. Cochabamba, Bolivia'da, María Auxiliadora Komünitesi'nde yaşayan 420 aile "Community Land Trust" adında bir yaklaşımı benimseyerek komünite mülkiyetine bağlı bir yaşam sürüyor. Bu komünitenin yönetimi iki yılda bir kadınlar arasında değişiyor ve komünite içerisindeki ailelere destek sağlanıyor.