2011'de Birleşme ve Devralma İşlemleri 241 Anlaşmayla Rekor Kırdı
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim
Kurulu Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD tarafından düzenlenen
'Türkiye'de Birleşmeler ve Devralmalar: Rekabetçi Olmak İçin Nasıl Bir
İşbirliği Yapılmalı?' konulu seminerde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin
sosyal ve ekonomik refahının sürdürülebilmesi için yıllık yüzde 5 ila 6 oranında
büyümesi gerektiğini sıklıkla dile getirdiklerini, bu doğrultuda, geçen iki
yılda ekonominin yüzde 18'in üzerinde bir büyüme performansı ortaya koyduğunu
kaydetti. Boyner, küresel iktisadi koşulların kötüleştiği bir ortamda Türk
ekonomisinin elde ettiği büyümenin bölgedeki ve dünyadaki yatırımcıların da
dikkatini çektiğini söyledi.
Söz konusu bu
krizden çıkmak için şirketlerin kullandığı önemli büyüme araçlarından birinin de
birleşme ve devralmalara yönelmek olduğunu gözlemlediklerini dile getiren
Boyner, ''Türkiye'de de bu gelişmelere paralel olarak gerek stratejik, gerekse
finansal amaçlı birleşme ve devralmaların arttığını görüyoruz. Hatta geçen sene
toplamı 15 milyar doları bulan 241 anlaşma ile birleşme ve devralma işlemleri
rekor kırdı. Yabancı yatırımcılar 138 anlaşma ile bu hacmin yüzde 74'ünü
oluşturdu'' dedi. Boyner, Türk yatırımcıların esnekliği ve farklı iş yapma
kültürlerine kolay adapte olabilmesinin Türk şirketlerin büyüme stratejilerinde
bölgedeki yatırım olanaklarını daha iyi kullanmalarını sağladığını söyledi.
Yabancıların en çok rağbet ettiği
sektörler, sağlık ve e-ticaret
Küresel
finansal kriz döneminde bile, Türk şirketlerinin sınır ötesi birleşme
faaliyetlerinde bulunduğunu gözlemlediklerine işaret eden Boyner, ''Bu
doğrultuda, 2007-2011 yılı arasında Türk şirketler 68 anlaşma ile yurt dışında
7,5 milyar dolarlık birleşme ve devralma faaliyetinde bulundu. Pazar ve ürün
çeşitlendirmek, marka satın almak ve maliyet düşürerek rekabet avantajı kazanmak
birleşme ve devralma faaliyetlerini körükleyen faktörlerden oldu'' dedi.
Boyner, bu doğrultuda, sağlık ve e-ticaret sektörlerinin Türkiye'de
yabancıların en çok rağbet ettiği sektörler olarak öne çıktığını, bunun yanında
yiyecek/içecek, telekomünikasyon, lojistik, finansal hizmetler ve imalat
sektörleri ise Türk şirketlerinin satın almalarının yarısından fazlasını
oluşturduğunu söyledi. Boyner, ''Birçok şirketimiz küresel markaları bünyelerine
katarak büyüme stratejilerini zenginleştirdi'' dedi.
''İçerde güçlü olamazsak, dışarıda da
güçlü olamayız''
TÜSİAD Başkanı Ümit
Boyner, içeride güçlü olamamaları halinde dışarıda da güçlü olamayacaklarını
dile getirerek, şunları söyledi:
''Krizin
yarattığı belirsizlik yavaş yavaş ortadan kalktıkça, makro politikaların yeterli
gelmediğini daha iyi görüyor ve rekabeti belirleyen iş ve yatırım ortamı
olguları ile karşı karşıya kalıyoruz. İçeride adil rekabet ortamını ve iş yapma
kolaylığını sağlayamadığımız sürece, dışarıda rekabet edebilecek ölçekte bir
ekonomi yaratmamız son derece güç. Çünkü tüm ülkeler artık mikro reformlar
bağlamında birbirleri ile yarışıyor, bu yolla cazibe alanları yaratmaya
çalışıyorlar. Artık sadece etkili makro politikalardan değil, 'sürdürülebilir
kalkınma' olgusundan bahsediyoruz. Gerek mevzuatımız, gerekse uygulamalar
dinamik bir yatırım ortamı yaratmanın gerisine hiçbir şekilde düşmemelidir. Bu
çerçevede, başta yeni Türk Ticaret Kanunu olmak üzere yakın dönemde birçok
olumlu adım atıldı. Bunların devamının gelmesi ve başta vergi reformu olmak
üzere yatırımın önündeki engellerin kaldırılması Türkiye'nin daha kolay iş
yapılan bir ülke haline dönüşmesini sağlayacaktır''.
''Teşvik paketi birleşme ve
devralmalara olumlu etki yapacak''
Boyner, bu dönüşüm için yeni teşvik paketinin de yeni yatırımlara sağlanan
olanaklarla orta vade için stratejik bir adım olduğunu düşündüklerini kaydetti.
Gerek açıklanan teşvik, gerekse tasarruf paketlerinin geçen sene ivmelenen
kapsamlı bir reform sürecinin bir parçası olduğu kanaatinde olduklarını ifade
eden Boyner, yeni teşvik mekanizmasının belirli sektörleri stratejik olarak
tanımladığını, kümelenmeyi öne çıkardığını ve bu sayede oyuncuların güçlerini
birleştirmesi ve ortak çalışması için daha verimli ve daha rekabetçi bir pazar
yaratmayı hedeflediğini söyledi.
Boyner, bu paketin de halihazırda ivmelenmiş olan birleşme ve devralmalara
olumlu yönde etki yapacağı düşüncesinde olduklarını vurguladı. ''Küresel
rekabetin gitgide arttığı bu dönemde artık ''küçük olsun benim olsun
anlayışı''nı bırakıp, ''birlikten kuvvet doğar'' anlayışını benimsemeliyiz''
diyen Boyner, sürdürülebilir basarıyı ancak pazar ve ölçek arasında kurulan
hassas dengenin sağlayabileceğini söyledi.
''Adil rekabet ortamının tesisi''
Boyner, ''Çünkü birleşme ile üretim
hacminin artmakta, entelektüel sermaye ve teknoloji aktarımı sağlanmakta, pazar
çeşitlenmekte ve bu sayede şirketler daha verimli çalışır hale gelmektedir. Bu
sayede, şirketler kurumsallaşmakta, şirketlerin finansal kaynaklara erişimleri
kolaylaşmakta ve tüm bunlar onlara rekabet avantajı kazandırmaktadır. Tüm bunlar
bizim küresel markalar yaratmamızı kolaylaştıracak ve dünya ekonomisi içinde
yerimizi sağlamlaştıracaktır'' dedi. Tüm bunlar yapılırken, piyasada adil bir
rekabet ortamının sağlaması gerektiğini de vurgulayan Boyner, piyasa
ekonomisinin etkili bir şekilde işlemesi için gerekli kurumsal ve hukuki
altyapının oluşturulması ve korunması, yalnızca devletin üstelenebileceği bir iş
ve yürütebileceği bir süreç olduğunu vurguladı.
Boyner, ''Bugün gelinen noktada, artık tartışılması gerekenin devletin
ekonomik faaliyetlere müdahale etmesi veya etmemesi değil, adil rekabet
ortamının tesisinin sağlanması gerekliliğidir. Bir başka deyişle, birleşme ve
devralma işlemlerinin kartellere neden olacak veya halka açık şirketler için
paydaşların haklarını zedeleyecek bir yapıya bürünmesi, tüm yukarıda
anlattıklarımı geri döndürecek bir etki yaratacaktır. Burada da bağımsız
düzenleyici ve denetleyici kurumlarımıza büyük bir sorumluluk düşmektedir''
dedi.