Dünyada ün yapan festivallerimize 40 yıldır imza atarak İstanbul’u çağdaş
uygarlıkla buluşturan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV)
tarihi Deniz Palas’ındaki “zamanlama” müthişti... Restorasyonu
4 yıl süren yeni hizmet binası aynı zamanda çok yönlü bir “kültür merkezi”
olarak 15 Ocak’ta kente armağan edildi.
Hazırlıkları yine 4 yıldır süren
“İstanbul-2010 Avrupa Kültür Başkenti” ise ertesi gün sadece
“meydan konserleri”, “havai fişek”ler ve “ses-ışık gösterileri”yle
başlatılabildi. Milliyet’in bu gösterilere “büyüleyici” manşeti doğruydu, esas
yapılması gerekenleri unutturacak görkemli bir “büyü…”
Çünkü “hükümet”
destekli, özel yasalı, özel yetkili ve bilmem kaç milyar bütçeli Kültür Başkenti
için ne yarım kalmış kültür merkezleri tamamlandı ne de AKM’deki belirsizlik
giderilebildi, dahası yıllardır “kültür-sanat merkezi projesi” hazır olan
Kadıköy-Hasanpaşa Gazhanesi de boynu bükük beklerken büyük umutlar bağlanan
Yenikapı’daki “Marmaray kazıları buluntuları”yla bile kente yeni arkeolojik
parklar armağan edilemedi. Yani onca para, “kuşaktan kuşağa kalıcı” kentsel ve
kültürel kazanımlar elde etmek yerine, “eğlence” ve “gösteri”lere harcandı, bir
yıl boyunca da aynı anlayışla kim bilir daha kaç milyar
harcanacak...
İstanbul Kültür Başkenti hazırlıklarında “fikri” bile
sorulmayan İKSV’nin ise tam da resmi açılıştan bir gün önce “işte Deniz Palas”
demesi, tarihe geçecek bir hizmet değil midir?
‘Yurtsever
sanatsever’
İKSV sayesinde İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti
yılına yeni ve çok özel bir kültür merkeziyle başlama şansını elde etti. Umarım
başta hükümet ve 2010 kurmayları, bu eşsiz ve anlamlı “armağan”ın baş emektarı
Şakir Eczacıbaşı’na şükranlarını sunarlar… Hatta yine 2010 yılının “Devlet
Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nü de bu “yurtsever sanatsever”e
verirler..
Nitekim İKSV Mütevelliler Kurulu Başkanı Prof. Talat Halman da
o gün Deniz Palas’ın açılışına katılamayan Şakir Bey’in sevgilerini gönderdiğini
söylediğinde, dakikalarca süren alkışların ardından şunları ekledi: “Rahmetli
Dr. Nejat Eczacıbaşı, İKSV’yi 70’lerde kurarken vakfa layık bir mekânın da
özlemini çekiyordu; büyük kurucunun hülyası gerçekleşmiş oldu. 17 yıldır yönetim
kurulu başkanı olarak olağanüstü başarılara imza atan, gelmiş geçmiş en büyük
festivaller yaratıcımız Şakir Eczacıbaşı sayesinde Deniz Palas, bir İstanbul
şaheseri oldu.”
Özenli restorasyon
Deniz Palas’ın
en büyük şansı, vakıfların bir türlü vazgeçemediği şu “beceri” yerine “ucuzluk”
peşindeki ihale mevzuatına bağlı kalınmadan restore edilmesi olsa gerek...
Mimari çalışmaları Doğan Tekeli’nin danışmanlığında ve Burhan Satıcı’nın
eşgüdümünde Saruhan Mimarlık yürüttü. Yükleniciliği Özsoy İnşaat, iç mimari
tasarımı Nazlı Gönensay, iç süslemeleri Dr. Kaya Üçer, kurumsal kimlik
danışmanlığını ise Bülent Erkmen üstlendi.
1920’lerde mimar Yorgo
Kulutros’un yaptığı 4 bin 200 m2’lik yedi katlı binada, vakıf bürolarının yanı
sıra farklı sanat alanlarına hizmet verebilecek bir salon; Tasarım Mağazası,
Borsa lokantası ve “Peralı” adlı kafe bulunuyor. Ayrıca mütevelliler kurulu
başkanlığını üstlenmiş soprano Leyla Gencer müzesinde, sanatçının kendi piyanosu
eşliğinde dinletiler de düzenlenecek... 22 sanatçının yapıtları Deniz Palas’ı
bezeyecek... İKSV Genel Müdürü Görgün Taner diyor ki, “Eskiden binamıza 150 kişi
geliyordu, artık bin kişi gelecek; burası tam bir kültür merkezi
olacak.”
En zarif bakan...
Deniz Palas’ın
açılışında Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş yoktu! Oysa bir ‘mimar’
olarak da bu mimari başarıyı kutlaması gerekirdi. Gerçi, Beyoğlu Belediye
Başkanı Misbah Demircan gönül alıcı bir konuşmayla “ilçe”si adına teşekkür etti
ama aynı zamanda İKSV Yönetim Kurulu Üyesi olduğundan zaten evsahibi
sayılırdı... Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Kocabıyık ile Yönetim Kurulu
Üyesi Oya Eczacıbaşı da güzel sözler söylediler... Talat Halman’ın konuşması ise
her yönüyle “tarihsel”di. 70’lerdeki “ilk” Kültür bakanımız ve bütün zamanların
“en zarif” bakanı olmasının ötesinde, Atatürk’ün cumhuriyeti tanımlarken
“temelimiz kültürdür” deyişindeki derin anlamı “içten bağlılık”la anlatması
olağanüstüydü.
İKSV’yi tüm destekleyenleri “İK-sever”ler olarak kutsayan
Halman’ın her yönüyle “aydınlanma merkezi” olmaya aday Deniz Palas için belki de
en anlamlı tanımlaması şöyleydi: “Bir şair İstanbul’un ‘hiç yaşlanmayan aklın
anıtlarıyla bezeli’ olduğunu yazmış, kendini İstanbul’un kültür ve sanatına
vakfetmiş İKSV’nin yeni binasından bakıldığında görülen tarihi İstanbul’un
muhteşem görünüşü, yaşlanmayan aklı yansıtıyor…”
Deniz Palas da işte
bunun ürünü ve sonsuza dek “yaşlanmayan aklın merkezi” olarak çağdaş uygarlık
yürüyüşümüze eşsiz katkılarda bulunacak...