2009 Yılında Türkiye'de Çağdaş Sanata Bir Bakış: Bienal, Ustalar, Rekor Satışlar



2009 hem sanat ortamı hem de sanat piyasası açısından hareketli, ilginç, yeni gelişmelere gebe ve aynı zamanda sıradandı. Büyük bombalar patlamak için yıl sonunu bekledi. Bienal elbette 2009’un en önemli etkinliğiydi, ama tek başına gelmedi; yanında Sarkis, Yüksel Arslan gibi ustaların retrospektiflerini de getirdi. Bu büyük sergiler sanat tarihimiz için önemliydi, kurumların desteğiyle açıldı, ama en önemlisi bienal sırasında açılan yüzlerce sergi ve onlarca galeri oldu. Kısaca, etkinlik yoğunluğu bienal nedeniyle yıl sonuna kaydı.

2009’un ilk aylarına dönecek olursak, 2010’da Avrupa Kültür Başkentliğini sırtlayacak olan İstanbul’un görsel sanatlar ayağı yılın ilk aylarından başlayarak şehri dolaştı durdu... ‘Taşınabilir Sanat Projesi’ başlığı altında İstanbul’un sanat haritasını merkezin dışına taşımak, ‘çevreye’ dahil etmek için Kartal, Tuzla, Ümraniye, Küçükçekmece gibi günümüz sanatıyla henüz mekânsal anlamda buluşmamış yerlere taşındı güncel sanat. 2010 Ajansı’nın görsel sanatlar projelerinin en ilginci olarak niteleyebileceğimiz bu ‘dolaşma’ durumu sanatın çevreye yayılma sorunundan hareketle oluşturuluyordu.

Taşınabilir Sanat

İstanbul Bienali’nin yıllardır yapmaya çalıştığı, ama her ne hikmetse, kimi zaman teknik olanaksızlıklar, kimi zaman ise küratörlerin dışında gelişen nedenlerle Avrupa’dan Anadolu’ya bir türlü bağlanamayan etkinlik mekânları, ‘Taşınabilir Sanat’la gerçekleşir gibi oldu. En azından bu çevre bölgelerin yeni, büyük alanlar üzerine kurulu kültür merkezleri günümüz sanatıyla tanıştı. Ne kadar izlendi, genel izleyici ne kadar ilgi gösterdi, farkındalık oluşturulabildi mi soruları ise gerçek bir soru işareti ne yazık ki... Merkezde bile, büyük kurumsal galeriler de dahil olmak üzere, sergiler sadece onlarca kişi tarafından izleniliyorken, çevrenin oyuna ne kadar katılabildiğini, işin sadece tebdili mekâna mı indirgendiğini düşünmek gerek...

Politik söylem

2009’un en önemli ve büyük etkinliği bienaldi dedik. Gerçekten de galeriler ve müzeler yıl içindeki kozlarının en iyisini bienalle eşzamanlı olarak oynamayı yeğledi; yeni galeriler lansmanlarını özellikle bienale denk getirdi. 4 kadın Hırvat küratör bu yılki bienalde “İnsan Neyle Yaşar” sorusundan hareket ederek bugüne dek yapılmış bienaller içinde politik söylemi odağına yerleştiren ilk bienale de imza atmış oldular. Kutsayıp parlattığımız küreselleşmeye, kapitalist düzene karşı daha fazla politizasyon önerdiler; kültürün daha fazla siyasallaşmasını savundular. Bienale seçtikleri pek çok çalışmayla, klişeleştirilen, modası geçmişe indirgenen kavramlar üzerinde tekrar kafa yormamızı sağladılar; coğrafyalararası ilişkiye dikkat çektiler.

Farklı bir model

Göz kamaştıran, sermayenin eteğine yapışmış bol yıldızlı sanatçı geçidi değildi bu yılki bienal. Tersine, yanı başımızdaki, Balkanlar’daki, Ortadoğu’daki hem güncel hem de tarihe geçmiş üretimi göstermesi açısından farklılık taşıyordu. Aslında bu açıdan İstanbul Bienali için farklı bir model sunduğu bile söylenebilir.

Bu arada, açılış gecesi protestolarını unutmamalı... Kitle iletişim araçlarında yayımlanan ve sponsorunu çok fazla öne çıkaran çağrılara karşın, bienal içeriğiyle kimliğini korudu diyebiliriz. Her büyük sergide olduğu gibi sıradan işler de vardı, ama Canan Şenol’un hem “Çeşme”si hem de “İbretnuma”sı çok ama çok başarılıydı; uzun zamandır kapısında kuyruk olan bir çalışma izlememiştik İstanbul’da.

Bienal sırasındaki ‘Darbe’

Tophane’nin güncel sanatın yeni mekânı olacağının sinyalleri Outlet İhraç Fazlası Sanat ve Pi Art Works’ün açılışıyla somutlaştı. Her iki galeri de alternatif, genç ve yeni olanın yanında yer aldı. Outlet yıl boyunca açtığı nitelikli sergileri ve bienal sırasındaki “Darbe”siyle ses getirdi. Halil Altındere darbeci-ressam Kenan Evren’i tuval üzerine taşıyarak nesneleştirdi.

Yıl ortasında Hafriyat’ta açılan, Canan Şenol’un küratörlüğünü yaptığı “Haksız Tahrik” sergisi feminist teoriler ışığında yapılmış ilk sergi oldu. Şükran Moral, Yapı Kredi’deki sergisiyle “dünyanın kökenine” cesur bir adım attı. Genç sanatçılar kendilerini yine Siemens Sanat’ta ve Aksanat’ta düzenlenen “Sınırlar Yörüngeler”, “Günümüz Sanatçıları Sergisi”nde gösterebildi. Aksanat, Teknosa’ya verdiği giriş katını, yeterince gelir elde edemediği gerekçesiyle olsa gerek, geri aldı.

İngiltere’nin ünlü müzayede evi Sotheby’s’in martta Londra’da düzenlediği Çağdaş Türk Sanatı müzayedesinde Taner Ceylan’ın “Ruhani” tablosu rekor fiyata satıldı, büyük sansasyon yarattı. Yılın son müzayede rekoru ise Ceylan gibi genç kuşaktan değil, Burhan Doğançay’dan geldi. Doğançay’ın kırdığı rekor Aralık’ın ilk günlerinde düzenlenen “Contemporary İstanbul”da cam içinde, girişte sergilendi! Lütfi Kırdar’daki kalabalık, rekor satışın etkisini gösteriyordu.

2009 kısaca böyle geçti; ortam hareketliydi, piyasa da... Şimdi sıra yıllardır hayalini kurduğumuz, kimi zaman abartılı anlamlar yüklediğimiz İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti olmasının kültür ortamına ne katacağını beklemeye geldi.

Özel müzeler ataktaydı

Santralistanbul’daki Yüksel Arslan ve İstanbul Modern’deki Sarkis retrospektifleri ile Sabancı Müzesi’ndeki “Joseph Beuys ve Öğrencileri” ve Pera Müzesi’ndeki “Marc Chagall” sergileri özel müzelerin önemli etkinliklerinden oldu.

Daha çok izleyici çekecek popüler sergiler peşindeki özel müzeler bu yıl ataktaydı... İstanbul Modern yılı güçlü bir sergi ile açtı. Müzede video seçkileri yapan eski bienal küratörlerinden Paolo Colombo, “Gölgeye Övgü” sergisi ile gerçek bir müze sergisine imza attı. Gerek temanın ele alınışı ve içerik, gerek etkinliklerle çevrelenişi ile hemen herkesin ilgiyle izlediği, keyif aldığı, bilgilendiği bir sergi oldu. İstanbul Modern ayrıca haziran ayında erken bir 5. yıl kutlaması yaptı. Levent Çalıkoğlu tarafından yapılan yeni düzenleme ile, İstanbul Modern’in her yerine sinen o “özel koleksiyon” havası ve kurucu miti azaldı, havası değişti. Garanti Platform, uluslararası sanat ortamından önemli isimleri ağırlamaya, kütüphanesini, arşivini paylaşmaya ve yurtdışı sergilerine bu yıl da devam etti.