12 Eylül; 'Rant Faşizmi'...

12 Eylül 1980 darbesi 26 yıl önce yapılmıştı... Darbeciler demokrasiyi ''askı''ya alırken onları izleyen ''sivil''ler, önce ''talan özgürlüğü''ne dönüştürdüler; son yıllarda da ''siyasi amaçlarının aracı'' ilan ettiler... İnsanlığın ''çağdaş yaşama biçimi'' sayanlar ise Türkiye'nin ''faşizm'' dönemini bir kez daha sorguluyorlar.

Ancak her yıldönümündeki gibi ''susan''lar da var... 80'lerden bu yana, ''kurumsallaşan rant''a dayalı pazarlama ekonomisine ve ''rant örgütlenmesi''ne dayalı siyasete ''teşne'' olanlar, utanmasalar ''bu'' talihsiz günü ''bayram'' bile yaparlar...

Hele insan haklarını ''türban''a bağlayan ve özgürlükleri ''şeriat düzeni''ne kavuşmak için savunanlara ne demeli? Onlar da her 12 Eylül'ü ''fırsat'' bilip darbenin ekonomik amaçları yerine ''üniforma''sını öne çıkarıyorlar. Böylece, laikliğe düşmanlıklarında engel gördükleri ''ordu''ya karşı malum tutumlarına ''demokratik yandaş'' arıyorlar...

Oysa, geleneği ''bağımsızlık savaşı''ndan gelen bir ordu, ülkeyi padişahlıktan kurtarmış tarihsel kimliğiyle, ''cumhuriyetin kazanımlarını yıpratan'' bir ''12 Eylül'' lü ''tek başına belirleyici''si nasıl olabilirdi ki?

Hele, üretim yerine ''rantı teşvik''e yönelik sözde ekonomi yasalarını talancı sermayenin ''işbitirici uzmanlar''ı hazırlamasalardı; her maddesinde yağmacıların kayırıldığı düzenlemeleri, bildiği tek gelir kaynağı ''maaş'' olan hangi asker akıl edebilirdi ki?

Kuşkusuz böylesi uzmanların ''danışman''lığında darbeyi gerçekleştirmek de ''12 Eylül generalleri''nin tercihiydi...

Hukuk yerine buyruk
Askeri yönetimlerin, doğaları gereği, tartışmasız bir ''emir-komuta'' düzeni içinde ''hukuk'' yerine ''buyruk'' rejimi olmaları, 12 Eylül'ü ''hazırlayan'' demokrasi karşıtı hedefler için en uygun güvenceydi...

Bu hedeflerin başında ise ''IMF'nin buyruğu'' olan ve çağdaş demokrasilerde uygulanma şansı bulunmayan; yatırım adına satıp savmayı ve ''kâr''ları yükseltmek için de ücretleri kısmayı öngören ''24 Ocak 1980 kararları''nın bir an önce yaşama geçirilmesi geliyordu. Yani, ulusal zenginliklerin ''anayasal engeller kaldırılarak'' rahatlıkla elden çıkarılabileceği; sosyal hakların da yasal kurallarla bile savunulamayacağı bir baskı düzeni...

12 Eylül, işte buna uygun ''buyurgan'' bir hukukun ve rant üleşimine dayalı yapılanmanın ''demokrasinin olmadığı bir ara rejim''le gerçekleştirilmesi özleminin ürünüydü. ''Anayasayı korumak'' adına yapılan darbenin, 1960 devriminin ulusa armağanı olan özgürlükçü bir anayasayı, daha ilk bildirisiyle yok etmesi de aynı özlemin kanıtı değil miydi?

Nitekim darbecilerin, parlamento ve partileri kapatmanın yanı sıra grevleri yasaklayan; sendikaları ve demokratik kuruluşları etkisiz bırakan; idamları, işkenceleri ve haksız tutuklamaları başlatan kararlarıyla ''eşzamanlı'' olarak, yağma, talan ve ranta dönük yasaları da hızla yürürlüğe sokmaları, 24 Ocak'ta başlatılan ''soygun düzeni''ne ne denli ''bağlı'' olduklarını gösteriyordu.

''Darbe hükümeti''nin programındaki ''ekonomik reformlar ödünsüz sürdürülecektir'' sözündeki ''ödünsüz'' vurgulaması da buna tepki gösterecek herkese açık ''gözdağı''ndan başka bir anlam taşımıyordu...

İşte böyle bir süreçte, 6 Kasım 1982'de halkoyuna sunulan yeni anayasanın ''geçici 15. maddesi''nde 12 Eylül'ün tüm yasalarına ''eleştiri yasağı'' getirildi. Yaklaşık 20 yıl yürürlükte kalan bu ''geçici'' (!) madde bahane edilerek darbenin talan yasaları hâlâ devrede. Üstelik rant ekonomisine daha fazla hizmet edecek şekildeki yeni eklemelerle...

Örneğin, ''özelleştirme'' adına süregelen ''kamu arazisi pazarlaması''na, sözde ''turizmi teşvik'' adına yapılan arazi tahsislerine; buralara verilen ''ayrıcalıklı imar hakları''na ve tarım alanlarındaki yasadışı işgallerin en son ''af yasaları''na bakın...

Tümündeki ilk hukuksal düzenlemeler 12 Eylül'de yapılmış; ilerleyen ''demokrasi'' yıllarında ise iptal edilmek yerine yeni madde ekleriyle şimdiki ''emlak komisyonculuğu düzeni'' yaratılmıştır...

Evet... 12 Eylül, hemen tüm nedenleri ve sonuçlarıyla bir ''rant faşizmi'' olarak tarihe geçti. Ne yazık ki bunun nemalarından gözleri dönen hükümetler yüzünden de hâlâ tarihe gömülemiyor...