Bir grup bilim adamı, varlığı kanıtlanamayan ancak, Ayasofya'nın altında olduğuna inanılan dev sarnıcın arandığı belirtildi. Ortodoks dünyasının yanı sıra Müslümanlar'ın da kutsal mabedlerinden biri olarak kabul edilen Bizans İmparatoru Justinyen'in katedral olarak yaptırdığı İstanbul'un en önemli tarihi yapılarından Ayasofya, 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesiyle dönüştürüldü. Ayasofya, 1935 yılında Atatürk'ün emriyle Ayasofya müze olarak hizmet vermeye başladı. Her yıl çok sayıda turisti "Hagia Sophia' adıyla tanınan Ayasofya, yüzyıllar boyunca gezginlerin, tarihçilerin hem de arkeologların ilgi odağı oldu.
Ayasofya için menkıbe ve hikayeler yazılırken, bunlar arasında en çok ilgiyi, yapının altında denizle de bağlantılı olduğu iddia edilen büyük bir sarnıç olduğuna ilişkin iddia topladı. Bizans uzmanı tarihçi Semavi Eyice, Ayasofya'nın altındaki sarnıcın çok büyük olduğunu, içinde sandallarla dolaşılabildiğini yazdı. Yaşamının uzun dönemini Ayasofya araştırmalarına ayıran Amerikan Bizans Enstitüsü üyesi R. Van Nice, yaptığı araştırmalar sonucunda herhangi sarnıca rastlamadığını belirtildi.
Arkeologlar da Ayasofya'nın gizemlerini çözmek üzere harekete geçti. Sualtı Arkeoloğu Çiğdem Özkan Aygün ve sualtı fotoğraçısı Engin Aygün Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan aldıkları izinle 1500 yılın gizemini duvarlarında taşıyan kuyulara dalıp, tarihi sırların izini sürdü. İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Çiğdem Özkan Aygün, Ayasofya'nın zeminin altında bulunan su sistemlerini, kanalizasyonları incelemeyi, dehlizleri, kuyu ve sarnıçları araştırmayı amaçladıklarını söyledi. Dr. Aygün, şöyle dedi:
"Ayasofya'da tam 8 kuyunun varlığını saptadık. Bunların tamamını inceleyeceğiz. Ancak, kuyuların bir bölümü çok dar. Bu nedenle hepsine teker teker dalmamız mümkün değil. Su ana kadar iki kuyuya daldık. Bunlar Van Nice'ın da araştırmaları sırasında bulduğu, müzenin içinde bulunan kuyular. En geniş, içine girilebilen bu kuyularda bile zorlanıyoruz. Zira ilk kuyunun ağzı sadece 44 santimetre. Derinliği ise 11 metre. Kuyunun ilk 1metre 15 santimetrelik bölümü tuğla ile örülmüş. Sonraki bölüm ise kayaya oyulmuş. Dibinde ise henüz tam olarak ölçümünü yapmadığımız balçık tabakası var."
İlk dalışı gerçekleştiren sualtı fotoğrafçısı Engin Aygün de, kuyunun duvarlarında yüzyılların tortusunun biriktiğini, bu nedenle ilk birkaç dakikadan sonra tortunun suda görünürlüğü neredeyse sıfıra indirdiğini anlattı. Engin Aygün, video, hem de fotoğraf çalışması yaptığı kuyularda gördüklerini şöyle anlatıyor:
"Kuyudan içeri girince görüş azalmadan çalışmaya başladım. Kuyunun dibinde balçık tabakası var. Bu tabakanın içinde de cam eşyalar, tabak kırıkları, 1'inci Dünya Savaşı'ndan kaldığını tahmin ettiğim İngiliz askerlerine ait mataralar var. Bunun yanısına amfora parçaları, kulplar balçık içinde rahatça görülebiliyor. Ancak başka kuyuya ya da sarnıça geçiş yoktu ya da en azından bu dalışta göremedik."
Kilise içinde 2 kuyu var Dr. Çiğdem Özkan Aygün ve Engin Aygün, daha sonra Ayasofya'nın içindeki bir başka kuyuya daha daldı. Müzenin arkeoloğu ve restoratörünün gözetimindeki kuyunun harç ile sabitlenmiş kapağı spatula yardımıyla açıldı. Dalgıçlar daha sonra bu kuyuya da daldı. 7 metrelik bu kuyuda da çeşitli seramik kalıntıları görüldü. Engin Aygün, bu kuyuda tortu birikiminin daha az olduğunu ve dipte balçık oluşmadığını anlatırken, "Kuyu ağzındaki duvarlar düzgün mermerle örülmüştü, aşağıya doğru kuyunun duvarlarının tuğla ile örülü olduğu görülüyordu. Duvarda varolan delik arkeologları bir dehlizin varlığı konusunda heyecanlandırdıysa buradan da henüz bir sonuç çıkmadı" dedi.
İlk kapsamlı bilimsel çalışma
Ayasofya'nın hemen her yerinde dehlizler bulunuyor. Dr. Çiğdem Özkan Aygün, dalamayacakları kuyular ve giremeyecekleri dehlizler için de yüzey araştırması yapmak gerekiyor. Bunun için İTÜ ve İsviçre'nin Bern Üniversitesi, bu araştırma için işbirliği yaparak "Jeo-radar' ile dalmaya gerek kalmadan zeminin altındaki bölümleri tarayacak.
Dr. Çiğdem Özkan Aygün, daha önce bu anlamda kapsamlı bilimsel çalışma yapılamadığını, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2006 yılı için izin vermesi halinde aynı hızla araştırmalarına devam edeceklerini söyledi. 1600'lü yıllarda Grelo'nun, 1940'lı yıllandan itibaren de Van Nice'ın çıkardığı krokilerden de faydalanan araştırmacılar, yeni ve daha önce bilimsel olarak kanıtlanamayan sarnıcı aramaya devam edecek. Ancak bu çalışmanın duyulmasıyla birlikte başka araştırma grupları da Ayasofya'da çalışmak için başvurudu.
Dr. Aygün, bakanlığın başladıkları projeyi bitirmeleri için kendilerine öncelik vereceğine, böylece araştırmayı İTÜ ve Bern Üniversitesi'nin desteğiyle tamamlayayacaklarına inandığını anlattı.