Zirvenin açılışında konuşan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak, Türkiye'nin 2023 hedefleri olduğunu anımsatarak, bu hedeflere ulaşmak konusunda Ar-Ge'den, girişimcilikten ve inovasyondan başka bir yolun olmadığını belirtti. Altunbaşak, 1960'lı yıllarda Türkiye'nin Amerika'ya göre orta gelişmişlik seviyesinde bir ülke olduğunu, 2010'da hala orta gelir seviyesinde olduğunu aktaran Altunbaşak, ''Biz buna ekonomide orta gelir tuzağı diyoruz. Benzer ülke Kore, 1960'larda orta gelir düzeyine sahip bir ülke iken, 2010'da gelişmiş ülke düzeyine çıkmış. Yani orta gelir tuzağını atlatmış bir ülke'' dedi. TÜBİTAK olarak aradaki farkın analizini yaptıklarına işaret eden Altunbaşak, literatürde orta gelir tuzağını aşmanın tek bir yolunun olduğunu, bunun da Ar-Ge ve eğitime önem vermek olduğunu kaydetti.
Ar-Ge'ye ayrılan kaynakların oranında son 10 senede dünyada en hızlı giden ikinci ülkenin Türkiye olduğu bilgisini veren Altunbaşak, yüzde 0,48'den yüzde 0,84'e gelindiğini anlattı. Gelmek istenilen noktanın yüzde 3 olduğunu aktaran Altunbaşak, ''TÜBİTAK olarak siz ne yaptınız diye sorarsanız biz, şu anda sanayiye çok yakın duruyoruz. Büyük ihtimalle tarihinde çok yakın duruyoruz. Ve yakın da durmak istiyoruz. Çünkü ülkenin geleceğinin buradan geçtiğine inanıyoruz. Eğer bizim şirketlerimiz, dünyanın en büyük şirketleri arasına girmezse TÜBİTAK olarak biz bunları o hale getiremezsek, Teknoloji Bakanlığı olarak o zaman 2023 hedeflerine ulaşamayız. Biz bunun farkında olarak, tüm programlarımızı sanayiye daha yakın, daha faydacı bir şekilde geliştirdik'' ifadelerini kullandı.
Yücel AltınbaşakTeknoloji Transfer Ofisi
Üniversite sanayi işbirliği programını baştan yazdıklarını kaydeden Altunbaşak, Ar-Ge merkezleri yetkilileri ile ayıracakları kaynakları belirlemeyi istediklerini ifade etti. Her üniversitede, her teknoparkta, her Ar-Ge merkezinde Teknoloji Transfer Ofisi kurulmasını planladıklarını ifade eden Altunbaşak, programlarını ona göre yaptıklarını dile getirdi. Programa ilişkin bir kaç ay içerisinde resmi çağrıya çıkacaklarını bildiren Altunbaşak, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Pilot bölge olacak ilk olarak. Üniversitelerimizde olacak. Teknoloji Transfer Ofisleri kurmak istiyoruz. Bunlar hem proje geliştirecek, hem proje desteği verecek, hem patentlerin lisanslaması, hem patent desteği verecek. Bütün her şeyi içine alacak şekilde olacak ve gerçekten bu işi yapabilecek her üniversite için az miktarda değil 5 + 5 milyon lira verilecek. Böyle bir destek programı oluşturduk. Yine Ar-Ge merkezlerimizin büyük bir kısmının içerisinde olacağını tahmin ettiğim bir açılımımız daha var. Biliyorsunuz Teknoloji Platformlarımız vardı. Bunları yeniliyoruz. Hemen hemen burada oturan herkesin bu teknoloji platformlarının içerisinde olmasını istiyoruz. Çok aktif platformlar olarak kurguluyoruz. Bir iki ay içerisinde burada çok büyük açılımlarımız olacak. Üniversiteler için İnovasyon ve Girişimcilik İndeksi oluşturuyoruz. Henüz kamuoyuna açıklamadık. Bu alanda bir farkındalık oluşturmak için Türkiye'deki bütün üniversiteleri inovasyon ve girişimcilik boyutunda sıraladık. Ama bakanlığımız buna benzer bir çalışma daha yapıyor. Bir adım daha gidiyor ve teknokentlerde böyle bir indeks çıkarıyor. Umarım bu çalışmanın bir benzerini Türkiye'nin en inovatif, en girişimci Ar-Ge merkezi kimdir nedir bunu hep beraber bulalım ve kutlayalım. Böyle bir çalışma Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'mız tarafından gerçekleştirmekte. Bu konu Türkiye'nin geleceği''.Nihat Ergün: Ar-Ge merkezlerine sağladığımız destekleri gözden geçireceğiz
Zirveye katılan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün de, Ar-Ge merkezlerine sağlamış oldukları destekleri gözden geçireceklerini ve bu merkezleri geliştirmek için neler yapılması gerektiğini tespit edeceklerini söyledi. 2008'de kanunun çıktığını ve 2009'da faaliyetlere başlanıldığını anımsatan Ergün, bir kaç yılda bir bu tür faaliyetlerde gözden geçirme yapılması gerektiğini ifade etti. Fikri mülkiyet hakları, Ar-Ge personeli uzmanlık düzeyi, yayın kalitesi ve üniversite-sanayi işbirliği kategorilerinde başarılı olan Ar-Ge merkezlerine ödül vereceklerini aktaran Ergün, 60 kadar Ar-Ge merkezinin kurduğu stantlarda, bu merkezlerin ne kadar kaliteli ve değerli çalışmalara imza attığını görme imkanı bulacaklarını söyledi.
Ergün, Türkiye'nin ihraç ettiği ürünler içinde düşük teknolojiyle üretilen ürünlerin payının azaldığını, orta seviye teknolojiye sahip ürünlerin payının ise ciddi oranda arttığını belirterek, ''Bundan sonraki süreçte ana hedefimiz, üretim ve ihracatımızın içinde, yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmaktır. Bugün yüzde 5'ler seviyesinde olan bu payı yüzde 20'ler seviyesine çıkarmak zorundayız'' dedi.
''2002'ye göre Ar-Ge harcamaları 3 kat arttı''
Türkiye'deki Ar-Ge harcamalarına bakıldığında üretim ve ihracattaki gibi olumlu bir seyir gördüklerini belirten Ergün, 2002'ye göre Ar-Ge harcamalarının 3 kat arttığını, Ar-Ge harcamalarının milli gelir içindeki payının ise yüzde 1 seviyesine yaklaştığını söyledi. 2002 yılında bu rakamın yüzde yarım seviyesinde olduğunu aktaran Ergün, 2002'de Türkiye'nin milli gelirinin 230 milyar dolar olduğunu hatırlattı. Yüzde 1'i halen düşük bir rakam olarak nitelendiren Ergün, 2023 yılında Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranını yüzde 3'e çıkarmayı hedeflediklerini dile getirdi. 2009 yılında özel sektörün ilk defa tam zaman eş değer Ar-Ge harcamasının yüksek öğrenimdeki sayıyı geçtiğini söyleyen Ergün, 2023 yılında Ar-Ge harcamalarının 3'te 2'sini, yani 40 milyar dolarının özel sektör tarafından yapılmasını istediklerini vurguladı.''Araştırmacı sayısını arttırmamız gerikyor''
Türkiye'nin daha rekabetçi bir kimlik kazanması, üniversitelerin daha iyi araştırmalar yapması ve reel sektörün daha yüksek katma değerli üretim yapması için, bu altyapıyı işletecek olan insan kaynağının da oluşturulması gerektiğine işaret eden Ergün, şöyle konuştu:
''Bizde bin kişiye düşen tam zaman eş değer araştırmacı sayısı, son yıllardaki gelişmelere rağmen halen 1 noktasındadır. Yani bin kişiye 1 araştırmacı düşüyor. Aslında 0,9 ama ben ona 1 diyorum. Bu rakam ABD'de 5, Kore'de 5,4, Almanya'da ise 4. Bu rakamı da iyileştirmemiz gerekiyor. Bu konuda çok sayıda tam zaman ve eşdeğer araştırmacı istihdam etme potansiyeli bulunan Ar-Ge merkezlerine büyük rol düşmektedir. Bakanlık olarak, daha yüksek katma değerli üretim hedefimizi gerçekleştirmeye yönelik olarak çok önemli çalışmalar yapıyoruz. İşte bu çalışmaların içinde en önemli olanlarından bir tanesi de Ar-Ge merkezlerinin kurulmasıdır. 2008 yılında uygulamaya başladığımız 'Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun' bu açıdan gerçek bir dönüm noktası olmuştur.
Bu kanunla birlikte, 50 ve üzeri Ar-Ge personeli bulunduran firmalarımıza Ar-Ge merkezi belgesi vermeye başladık. Ar-Ge merkezi belgesi alan işletmelerimize çok önemli teşvik ve muafiyetler sağladık. Bu işletmelere, yaptıkları Ar-Ge harcaması kadar Kurumlar Vergisi indirimi getirdik. Yani devlet de taşın altına elini koymuş oldu, firmalar da. Personel ücretlerinin doktoralı olanlar için yüzde 90'ını, diğerleri için yüzde 80'ini gelir vergisinden muaf tuttuk. Kamu olarak, Ar-Ge merkezlerinde çalışan personelin sigorta primi işveren hissesinin de yarısını karşılıyoruz. Sigorta priminin yarısını almayalım onu Ar-Ge'ye harcasın. Böylece istihdam oluşsun, çalışmalar gerçekleşsin. Yine bu alanda düzenlenen kağıtlardan damga vergisi almıyoruz.''
''Rekabet öncesi işbirliği ile ilgili destek modellerimiz var''
Çok daha fazla sayıda firmayı Ar-Ge merkezi kurmaya davet eden Ergün, yeni başvurular olduğunu ve bu sebeple sayının 150'yi geçebileceğini aktardı. Küçük işletmelerin ve KOBİ'lerin bir araya gelerek, Ar-Ge'yi rekabet öncesi işbirliği projelerine dönüştürerek ortak Ar-Ge yapmaya yönelmeleri gerektiğini ifade etti. Rekabet öncesi işbirliği ile ilgili destek modelleri olduğunu söyleyen Ergün, buna şimdiye kadar herhangi bir talep gelmediğinden yakınarak, ''Kimse rakipleriyle iş birliği yapmak istemiyor. Halbuki el alem yapıyor. Dünyada bir sürü rekabet öncesi işbirliği projesi var'' dedi.Bakan Ergün, şunları kaydetti:
''Ar-Ge merkezlerine sağladığımız desteklerin üretime, Ar-Ge'ye veya nitelikli istihdama dönüştüğünü görmekten son derece memnunuz. Bugün faaliyette olan 130 Ar-Ge merkezimizde yapılan Ar-Ge harcamaları ciddi rakamlara ulaşmıştır. Bu merkezler, sadece İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir ve Ankara gibi illerimizde kurulmuyor. Bilecik, Bolu, Düzce, Kırklareli, Tekirdağ, Malatya ve Sivas'ta kurulduğunu düşünürsek esas bunun Anadolu'ya yayılması ayrı bir öneme sahiptir. Artık Anadolu'daki firmalarımız da rekabet gücünü yenilikçilikte ve Ar-Ge'de aramaktadır. Ar-Ge merkezlerinin ülkemize yabancı sermaye çekme konusunda da önemli katkıları olmuştur.
Biz Türkiye'nin üretim ve montajdan ziyade Ar-Ge ve tasarım konularında bir merkeze dönüşmesini istiyoruz. Bir takım firmalar Ar-Ge teşvikleri nedeniyle Ar-Ge merkezlerini Türkiye'ye taşımayı, bu nedenle buraya yatırım yapmayı planlıyorlar. Yani yabancı sermayenin artmasında da Ar-Ge merkezlerinin önemi büyük. Ar-Ge merkezi kuran firmalarımızın ağırlıklı olarak otomotiv ve yan sanayi, dayanıklı tüketim malları, savunma sanayi, elektronik, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi katma değeri yüksek sektörlere mensup olması da son derece önemlidir.
Bakanlık olarak, Ar-Ge merkezlerimizde yürütülen çalışmaları yakından takip ediyor, bu merkezlerde yürütülen projelerin ne kadar değerli olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, Ar-Ge merkezlerini hem nicelik hem de nitelik olarak geliştirmeye devam edeceğiz. Biz Ar-Ge merkezlerimizin özellikle üniversitelerimizle daha yakın ilişkiler kurmalarının son derece faydalı olacağına inanıyoruz. Bu nedenle, bu toplantıya Bakanlığımızın San-Tez Programı'ndan yararlanan akademisyenlerimizi de davet ettik. Bugünkü buluşmamızın Ar-Ge merkezleriyle bu hocalarımızın çalışmalarını birlikte değerlendirmek ve muhtemel işbirliği alanlarını keşfetmek açısından da faydalı olabileceğini düşünüyorum.''
''Şirketinizin başı ağrımıyor mu da üniversiteye gitmiyorsunuz''
Türkiye'de üniversite sanayi işbirliğinin zayıf olduğunu, buna ilişkin bir çalışma yaptıklarını ve bu çalışmaları hocalarla ve rektörlerle paylaşacaklarını aktaran Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü:
''En zayıf yer üniversite-sanayi işbirliğinde İstanbul. Onun için bunu aşmamız lazım. İstanbul'un bu konuda çok büyük atılım yapması lazım. İstanbul'da sanayide üniversitelerde İstanbul'un güzellikleri mi başınızı döndürüyor- Cazibesine kapıldınız da 'böyle bir işbirliğine ihtiyaç yok, zaten parayı kazanıyoruz, nereye koyacağımızı bilmiyoruz mu diyorsunuz-' Öyle mi yani. Yanlış bir şey, öyle değil. Üniversite sanayi işbirliğinde İstanbul'dan çok daha önemli şeyler bekliyoruz. Buna ihtiyaç var. Sanayi açısından da ihtiyaç var''.