Birbirinden bağımsız olarak sürmekte olan iki tartışma arasındaki karşıtlık,
kapitalist uygarlığın nasıl bir çıkmaz sokakta olduğunu çok açık bir biçimde
gösteriyor. Birbirine taban tabana zıt yönlerde ilerleyen bu iki tartışma ilginç
bir biçimde “yeni orta sınıf” kavramı üzerinde kesişiyor.
Birinci tartışmada, krizden çıkabilmek için “yeni orta sınıfın”
tüketimini arttırmanın yolları araştırılıyor. İkinci tartışmaysa,
küresel ısınmayı durdurabilmek için, bir yolunu bulup, “yeni orta
sınıfın” tüketimini kısıtlamakla ilgili.
Bu iki tartışmanın sergilediği durum, ne yazık ki insanlığın iki seçenekle
karşı karşıya olduğunu söylüyor. Ya bu “yeni orta sınıf”, ulusal, bölgesel
kamplara bölünerek, bir kaynak paylaşım kavgasında birbirinin gırtlağına
sarılacak, ya da küresel düzeyde güçlerini, aklını birleştirmenin, bir dayanışma
ve eylem alanı oluşturmanın yolunu bularak, uygarlığı bu çıkmaz sokaktan
çıkarabilecek seçenekleri gündeme getirecek…
Krizden çıkmak için daha çok tüketim…
Birinci tartışmanın, oldukça kapsamlı bir özetine geçen hafta bir
Newsweek makalesinde rastladım. Makalenin savı kabaca şöyleydi:
Mali kriz geride kalıyor ama yeni üretim ve tüketim kapa-sitesi nereden gelecek.
Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki tüketim gerilemesinin açığını başta
Çin olmak üzere diğer Asya ülkeleri, gelişmekte olan ülkeler kapatabilir mi?
Diğer bir deyişle, halen geçerli (ama krizini yaşamakta) olan egemen sermaye
birikim rejimi, tüketimin arttırılmasını gerektiriyor. Neoliberalizm
(küreselleşme) altında, giderek kredi köpüğüne dönüşen bir mali genişlemenin
körüklediği tüketim, dünya hasılasının yüzde 60’ına ulaştı. Şimdi kredi köpüğü
sönerken bu köpüğün yarattığı kapasiteyi destekleyen tüketimi sürdürmek giderek
zorlaşıyor. Bu yüzden, kimi piyasa ekonomistleri “çıkıyoruz” filan diye
sevinseler de, çok ciddi bir kapasite fazlası sorunu gelişmeye devam ediyor.
Mali krizin bir çöküşe dönüşmesini engellemek için gündeme gelen mali
genişlemenin sınırına gelindi. Hatta, ABD ve İngiltere’de hükümetler, bütçe
açıkları ve kamu borçlarıyla başa çıkmak (bu kez devletin mali krizini
aşabilmek) için kesintileri, ek vergileri gündeme getirmenin zamanını tartışmaya
başladılar.
Bu tüketim açığını nasıl kapatabiliriz sorusuna cevap ararken, Newsweek,
McKinsey Global Institute (MGI) ekonomi uzmanlarının yaptığı
bir araştırmanın bulgularını aktarıyor. MGI’ya göre, 2015 yılına kadar, Asya’da
ve diğer gelişmekte olan ülkelerde, “yeni orta sınıfın” saflarına, büyük harcama
kapasitesine sahip bir milyar yeni tüketici katılacakmış. Bunların tüketim hızı
ve eğilimleri de, kriz sonrası dünyanın gideceği yönü belirleyecekmiş.
Bu noktada, Newsweek dikkatini, dünyanın üçüncü büyük ekonomisi ve beşinci
büyük tüketici olan Çin’e yönelterek bu ülkede tüketimin GSMH’sinin yalnızca
yüzde 36’sına ulaştığına dikkat çekiyor. Bu oran ABD’ninkinin yarısı, Avrupa ve
Japonya’nın 2/3’üymüş. Çin büyümeyi trendinin (yıllık yüzde 9-10) yüzde 80
üzerine, tüketimin payını yüzde 45’e yükseltirse, bu net küresel tüketime yılda
yaklaşık iki trilyon dolar ekleyebilirmiş. Şimdi burada durup ikinci tartışmaya
geçelim.
Küresel ısınmaya karşı daha az tüketim
Gelişmekte olan ülkelerin, yukarda sözü edilen “yeni orta sınıfının” tüketim
eğilimi, bu ülkelerin enerji talebini hızla arttırıyor. Bu gerçeklik de, küresel
ısınmaya karşı alınacak tedbirlerin tartışıldığı platformlarda, gelişmekte olan
ülkelerle, gelişmiş ülkeleri karşı karşıya getiriyor.
Krizi aşmak için tüketim kapasitesini daha çok arttırması beklenen gelişmekte
olan ülkelerden bu kez küresel ısınmaya yol açan sera gazları üretimini azaltmak
için, enerji tüketimlerini kısıtlamaları isteniyor. Washington Post’un
aktardığına göre, birçok Afrika, Latin Amerika ve Asya ülkesi, enerji
kullanımları ve karbondioksit gazı üretimleri üzerine, uluslararası anlaşmalarla
yasal olarak bağlayıcı sınırlamalar konulmasına karşı çıkıyorlar. Bu ülkeler,
toplam sera gazı üretimlerinin, gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğuna dikkat
çekiyor, bu sınırlamaların gelişmelerini, yoksullukla olan mücadelelerini
engelleyeceğini savunuyorlar.
Washington Post yükselen bir güç olan Hindistan’da geçen yirmi yıl içinde
(küreselleşme döneminde) “orta sınıfın” nüfusunun dört kat artarak 60 milyona
ulaştığını işaret ediyor ve ekliyor. Milyonlarca insan, ilk çamaşır makinesini,
buzdolabını, klima cihazını almak için sabırsızlıkla bekliyor. Bu talepler
ülkenin elektrik sistemine büyük bir yük getiriyor, enerji tüketim kapasitesini,
dolayısıyla sera gazları üretiminin artmasını kaçınılmazlaştırıyor.
Buna karşılık gelişmiş ülkeler de, kendi üreticileri ve tüketicileri
açısından maliyetleri yükselterek, dünya ekonomisinde “haksız rekabete yol
açacağını” ileri sürerek, sera gazları üretiminde kısıtlamalara gitmeye
yanaşmıyorlar.
‘Yeni orta sınıfın’ basıncı
Belli ki ekonomik krizden çıkmak da, küresel ısınmaya karşı mücadele de, bu
“yeni orta sınıf” denen sosyal kategorinin davranışına bağlı. Ama sorun çok daha
karmaşık. Örneğin bu yeni orta sınıfın tüketim gereksinimleri salt enerji
mallarıyla sınırlı değil. Bu, esas olarak kentte yaşadığından, sudan başlayarak,
ekmekten sebzeye, etten yumurtaya, süte kadar tükettiği her şeyi piyasadan
edinmek durumunda olan bir sınıf. Bu sınıfın yükselişi, enerji kaynakları kadar
belki de daha fazla dünyanın gıda, su kaynakları üzerinde büyük bir basınç
yaratıyor.
Pentagon çevrelerinden, en ileri bilgisayar sistemleriyle geleceğe ilişkin
simülasyon çalışmaları yapan Enterra Solutions’un üst düzey yöneticilerinden
(ilk kez dikkatleri, 2003’te “Pentagon’un yeni haritası” makalesiyle çeken )
Thomas Barnett’te yeni jeopolitiğin kurallarını bu sınıfın belirleyeceğini
düşünüyor (WPR, 07/09/09). Daha önce aktardığım gibi, İngiltere Savunma
Bakanlığı araştırmacıları da küresel çapta şekillenmeye başlayan bu sınıfın
olası reflekslerinin yaratabileceği güvenlik sorunlarından
kaygılanıyorlardı.
Barnett, gelecek 40 yıl içinde dünya nüfusu yüzde 50 artarken, gıda talebi
yüzde 70 artacak diyor. Bu artışın büyük bir kısmı da esas olarak Asya’da
şekillenen küresel (yeni) orta sınıftan kaynaklanacakmış. Hükümetler de iç ve
dış politikalarını bu orta sınıfın taleplerine cevap verecek biçimde
şekillendirecekler. Barnett, bazı zengin Arap ve Asya hükümetlerinin, bu “yeni
orta sınıfın” gereksinimlerini karşılayabilmek için dış politikalarını yeniden
düzenlediklerini, örneğin Afrika’da sulanabilir topraklar edinme yarışına
giriştiklerini aktarıyor. Der Spiegel’in bir araştırması, yatırımcıların bu
verimli toprakları kapma çabalarının, Afrika’yla sınırlı kalmadığını gösteriyor.
Çoğu devlet şirketi olan yatırımcıların eli Pakistan’ın Pencap bölgesine,
Kazakistan’ın, Ukrayna’nın tarım alanlarına kadar ulaşıyor (30/07/2009). Acaba
Konya ve Harran ovalarında ne oluyor? (Çarşamba günü “Yeni orta sınıfın”
özellikleri ve NATO’nun yeni işlevi üzerine düşüncelerle devam
edeceğim.)
|