2004'te Unesco'dan ilk uyarı
2004'te DMK'den ilk uyarı geldi. Komite Direktör Vekili Minja Yang, İstanbul'un listede yer alan bölgelerinde sorunlar bulunduğunu, Karasurları'nın restorasyon uygulamaları ile ve Süleymaniye ve Zeyrek'teki sivil mimarlık eserlerinin yok edildiğini, bu durumda listede yer almasının tehlikeye girebileceğini açıkladı. 2006'da Vilnius'ta toplanan Dünya Mirası Komitesi, İstanbul ile ilgili bir eylem planı kararı aldı. O tarihten bugüne kadar belli aralıklarla misyon ziyaretleri gerçekleşti ve İstanbul'un durumu incelemeye alındı. Bugüne kadar UNESCO misyonu ile gerçekleşen görüşmelerde genellikle sorunlu konular gündeme geliyordu. Kimi uzmanlar sorunlu konularda açıklamalar yapıyordu, Bu hiç şüphesiz yerel otoritelerle ilişkide asla olmayan bir kamusal alan demekti. UNESCO görüşmeleri dışında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile STK'lar arasında başka bir ilişki neredeyse kalmamıştı.
Ancak bu katılım da UNESCO'ya "şikayet" platformu biçiminde gerçekleşiyordu. Buna karşılık kamu tarafı da ilişkileri kendi belirleyebileceği bir sahaya, kendi patronajı içindeki bürokratik mekanizmalar çekiyordu. Bu "çakma" normlar üretme işi ise iktidarlar tarafından bu bağımlı sistemin içinde yer alan ayrıcalıklı piyasa aktörlerinin en "mümtaz" temsilcilerine havale ediliyordu. DMK 'nin görevlendirdiği misyon ile gerçekleşen görüşmeler ve geçici olarak oluşan kamusal alan, bunun medyaya yansımaları ise bu ikisi arasındaki sürtünmenin en bariz ortaya çıktığı bir alan olma özelliği kazandı.
Kültürel mirasın korunması için yükümlülükler demokratikleşme için fırsat mı?
20 Kasım'da düzenlenen STK'lar ile misyonun özel toplantısı ise ilk defa yeni tartışmalara sahne oldu. Bu tartışmalarda sonuçlar üzerinden yapılan değerlendirmelerin siyaseti yenileyebilecek maddi temeller üzerinden, yani nedenleri üzerinden ele alınması için öneriler getirildi. Bunlardan birincisi kamusal kararlara katılım meselesinin daha sistematik bir biçimde gündeme gelmesi, araştırma ve proje hizmetlerinin yapılandırılmasındaki sorunlarla ilişkili olarak ele alınmasıydı. Toplantıda beklendiği gibi Haliç Metro Köprüsü ön plandaydı. Ancak bu örnekten de hareketle, STK'lar tarafından dile getirilen görüşlerde tartışmaların neden inşaat aşamasında başladığı sorusu gündeme geldi. Kamu tarafının araştırma, projelendirme, tasarım gibi faaliyetleri müteahhitlik hizmetleri altında yapılandırması, kendi patronajı altında gerçekleştirmesinin karar süreçlerinin kapalı olmasına yol açtığı dile getirildi.
Katılım meselesinin kararlar alındıktan sonra bir bilgilendirmeden ibaret olmadığı, özellikle uzmanlık faaliyetlerinin geliştirilmesi için gerekli olduğuna dikkat çekildi. BM ve AB organlarının uyguladıkları prosedürler açısından karar süreçlerinin arayüzünü bağımsız kuruluşların oluşturmasının zorunlu olduğunun altı çizildi.
İkinci konu, katılım sorunu ile de ilişkili olarak, iletişim sorunun gündeme alınmasıydı. DMK'nin aldığı kararların kamuoyuna doğru aktarılmadığı, kasıtlı olarak basına birçok yanlış bilginin servis edildiği söylendi. Örneğin Metro Köprüsü'ndeki Komite kararlarının kamuoyuna farklı bir biçimde yansıtıldığının gözlemlendiği ortaya kondu. İlginç olan Miras Komitesi'nin bu konuda da bilgisinin olmamasıydı. Görüşmelerin medyaya kapalı olması, bağımsız bir izleme ağının bulunmaması iletişim kanallarının tıkanmasına ve dezenformasyona yol açtığı dile getirildi.
|