Türkiye su mevzuatının geçirdiği evreler ve günümüzde durum
/P> Yeni Medeni Kanunumuzun 756. maddesinde de ‘Kaynaklar arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılır. Yeraltı suları kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yeraltı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır’ hükmü yer almıştır. Bu maddenin bir arada değerlendirilmesinden anlaşılacağı üzere, özel hukuk ve özel mülkiyete konu sayılan sular dışındaki bütün sular, umuma ait sulardır. Umuma (ya da kamuya) ait sular; üzerinde özel mülkiyet konusu olmayan, devletin hüküm ve tasarrufunda olan sulardır. Kullanım esasları kamu hukuku açısından düzenlenir. Ancak, umuma ait suların özel hukuk konusu olan tarım alanları ile de doğal ve zaruri ilişkisi olacağından, tapu siciline paralel olarak bir de su sicilinin olması gerekecektir. Başlangıçta eski Medeni Kanun’un ‘umumi sular’ kategorisinde yalnız yeraltı sularına (akarsular ve göller) yer verdiği halde, yeraltı sularını kaynaklar gibi kabul ederek mülkiyet ve özel hukuk konusu saymıştı. Bu düzenleme ekonomik ve hukuki sorunlar yarattığı için 138 sayılı yasa ile eski Medeni Kanun’un 679. maddesinde değişiklik yapılmış, böylece yeraltı suları özel hukuk ve özel mülkiyet alanından çıkarılıp umumi sulardan sayılmış ve devletin hüküm ve tasarrufu altına alınmıştır. Daha sonra 167 sayılı ‘Yeraltı Suları Hakkında Kanun’ ile de yeraltı sularının kullanım şekil ve dereceleri kamu hukuku esaslarına göre düzenlenmiştir. Ancak daha sonra, şimdi mülga olan 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kanunu ve 2560 sayılı İSKİ Kanunu ile 167 Sayılı Kanun’un düzenleme sahasına girilmiş, yeraltı suyu rezervinin korunması açısından tehlikeli düplikasyonlar yaratılmıştır. Türkiye anayasalarında ve medeni kanununda ifade edilen ‘Ahkamı Mahsusa = Özel Hükümler’ anlamında ilk kez yapılan yasal düzenleme 28.02.1954.tarihinde yürürlüğe giren ‘6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun’dur. Bu kanunun günümüz anlayışları ve yorumları ile gerçek anlamda bir su yasası
olmadığı, su haklarını, tahsisleri içermediği, olsa olsa bir teşkilatlanma
yasası olduğu şeklindeki yaklaşımlara en güzel yanıtı ve açıklamayı Yüksek Yargı
Organlarımız vermektedir. Bu husus Türkiye’de sudan kaynaklanan uyuşmazlıkların
hangi yargı merciinde çözümlenmezi gerekeceği konusuna açıklık getirmesinin yanı
sıra belki de bu açıklıktan daha önemli olan 6200 sayılı yasa ile kamuya ait
sular üzerinde tahsis dahil her türlü tasarrufun DSİ Genel Müdürlüğü’nün hak ve
görevleri arasında bulunduğu gerçeğidir. |