strong>Peki Taksim Meydanı’na ilişkin olarak gerçekleştirilmesi planlanan projede –şimdilik açıklanan detaylar üzerinden- gözünüze çarpan sıkıntılar neler?
DH: Trafiğin, yollarda birtakım yarmalar yapılarak yerin altına alınmasından bahsediliyor. Bunlar son derece anlamsız… Ne kentsel tasarım ne de mimarlık ile bağdaşacak şeyler bunlar. Eski karaktere sahip kentsel mekânlarda bu tip uygulamaların yapılmaması gerekir. Oyacaksınız, yerin altına gireceksiniz; e, sonuç ne olacak? Taksim Meydanı’nda trafiği yer üstünden yer altına almış olacaksınız. Aslında yapılabilse, trafiğin Taksim Meydanı’na hiç sokulmaması doğru olur! Fakat yine, her şey otomobil için yapılıyor. Bence en büyük sorun bu… Artık otomobil sevdasından vazgeçmek ve toplu taşımacılığı ön plana çıkararak deniz taşımacılığını ve raylı sistemleri geliştirmek gerekiyor. Örneğin, şu son karlı günlerde Metrobüs’ün zaman zaman nasıl iflas ettiğini gördük. Metrobüs yine de iyi hizmet veren bir sistem, kötü değil. Ama yeterli de değil! Keşke metrobüs yerine tramvay yapılabilmiş olsaydı. Çok da akılcı bir çözüm olurdu.
Toplu taşıma aracı olarak tramvaylara öncelik verilmesini neden önemsiyorsunuz?
DH: Ben Galatasaray Lisesi’nde gündüzlü olarak okudum. Üsküdar’da evden çıkardım, tramvayla iskeleye iner, vapura binerdim. Vapur köprüye yanaşırdı. Bir merdiven çıkardım ve yukarıdaki tramvay durağına ulaşırdım. En karlı günde dahi o tramvay beni hiç geciktirmeden Galatasaray’ın kapısına kadar getirirdi. 1961 yılında tramvayları büyük bir gösterişle kaldırdılar. Yerine ise kötü troleybüsler konuldu ve troleybüsler, İstanbul’un başına dert oldu. O zamandan beri yalpalıyoruz! Dolmuşlar, minibüsler derken hala lastik tekerlekli araçlarla ulaşıma çözüm getirmeye çalışıyoruz. Oysa ki bugün, Avrupa raylı sistemlere döndü. Paris’te, Barselona’da, Zürich’te, Alman şehirlerinde hep tramvay var. Biz ise bu gelişmeleri göz ardı ettik.
|