Melih Gökçek’in 14 Yılının Bilançosu
Anakent Belediyesi’nce, bu üç dönem boyunca kentsel gelişimde bilimsel ve sürdürülebilir ilkelere dayalı bir şehir planlama disiplini yerine, günübirlik kararlar ve spekülatif eğilimler tercih edildi. Yapılan parçacı planlar ve imar ıslah planları ile “1990 Ankara Nazım Planı”nın yıllardır delinmesi ve işlevsiz duruma getirilmesi, diğer yandan
Ankara’da 14 yıl 9 aydır yönetimde olan Anakent Belediyesi’nce, bu üç dönem boyunca kentsel gelişimde bilimsel ve sürdürülebilir ilkelere dayalı bir şehir planlama disiplini yerine, günübirlik kararlar ve spekülatif eğilimler tercih edildi. Yapılan parçacı planlar ve imar ıslah planları ile “1990 Ankara Nazım Planı”nın yıllardır delinmesi ve işlevsiz duruma getirilmesi, diğer yandan mevcut kent dokusundaki kronikleşmiş sorunların çözümü için çağdaş politikaların uygulanmaması, başkentin geleceğini tehdit etme noktasına geldi. Cumhuriyetin modernite projesinin simgesi olan başkent, öngörüsüz ve bilgisiz yöneticilerin, arazi vurguncularının ve kentin rantından sonuna kadar faydalanma amacı güden yağmacıların elinde, giderek yaşanması zor bir kente dönüştü. Böyle bir yaklaşım ise başkente onarılması güç zararlar verdi. Belediyenin bir kamu yönetimi kimliği ile çanak tuttuğu, kamu ve toplum yararına aykırı çarpık gelişmeler ve neden olduğu sorunlar şöyle özetlenebilir: Belediye hizmetleri de eklendiğinde bu liste kuşkusuz daha da uzatılabilir. Ancak genel olarak bu tabloya bakıldığında bile Ankara’da Cumhuriyet döneminden bu yana gelen planlama geleneğinin nasıl yok edildiği açıkça ortaya çıkıyor. Yasal zorunluluk gereği son yapılan “2023 Başkent Ankara Nazım İmar Planı” da bu durumu değiştirmedi. Daha bir yıl geçmeden yapılan çok sayıda plan değişikliği ile planın işlerliğini ortadan kaldırdı. 15 yılda şehir planlama konusunda yapılan bu ciddi sorumsuzluğun yol açtığı hasarları düzeltmek büyük çaba ve uzun zaman gerektirecek. Bazıları maalesef kalıcı etkiler bırakacak. Şehir planlamayı kenti yağmalamak için değil, toplum ve kamu yararı doğrultusunda gerçek anlamında kullanacak bir kent yönetimine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Tüm Ankaralıların, gelecek nesillerin sağlıklı ve güvenli bir kentte yaşama hakkını bu kez daha fazla savunmaları ve “Ankara İçin Birlik” olmaları umuduyla… Kent çeperinde ve kentin uzak noktalarında yapılan parçacı mevzi planlar, kentin gereğinden fazla yayılmasına neden oldu Özellikle kentin güneybatı bölümünde 40-50 kilometreye kadar yayılmasına izin verilmesi nedeniyle kentsel topraklar savurganca harcandı. Büyüyen hizmet bölgesinden dolayı kentin içine sunulması gereken hizmet ve altyapı yatırımları, üstelik çok pahalı bir şekilde gereksiz yayılan bölgelere ulaştırılmaya çalışıldı. Bunun sonucunda kentin iç bölgelerinde kentsel kalite düştü ve mali değeri azalma sürecine girdi. Hiçbir toplu taşıma güzergâhına bağlı olmayan yerleşim kararları nedeniyle otomobile bağlı bir kentsel yayılma ortaya çıktı; bu bölgelerde toplu taşımanın verimli işletilememesi ve yetersizliği sonucu otomobil bağımlılığı, dolayısıyla ulaşım sorunları ve çevre kirliliği hızlı biçimde arttı. Kentin çevresindeki değerli tarım arazileri kentsel gelişmeye açılarak yok oldu, ya da tarım yapılamaz hale geldi. Kentin yeşil kuşakları ve havalanma koridorları yerleşime açıldı, bazı vadilerde yapı çoğunluğu daha da artırıldı Bir çanak şeklinde topografyaya sahip olan Ankara kentinin havalanmasını sağlayan vadiler ve yeşil kuşaklar da yapılan parçacı planların kurbanı oldu. Dikmen Vadisi’nde daha fazla yapı ve nüfus yoğunluğu getirildi, kentin son yeşil vadisi olan İmrahor bu dönemde yerleşime açıldı. Kentin mevcut yerleşim alanlarına ilişkin son üç dört yıla kadar herhangi bir sağlıklaştırma ve yenileme projesi uygulanmadı Son yıllardaki kentsel dönüşüm projelerinde ise yöre halkının barınma hakkının güvence altına alınacağı ve yaşadıkları çevreden koparmayacak çözümler geliştirilmedi. Dönüşüm adı altında açık-yeşil alanları olan gecekondu bölgelerinde yapılan çok katlı apartmanlarla, niteliksiz- yoğun ve sosyal donatı alanlarından yoksun kentsel çevreler yaratıldı. Sadece yapılı çevrenin “yenilenmesini” hedefleyen bu projeler kapsamında, bölge halkının öznesi olacağı olası sosyal sorunlar ise hiç tartışılmıyor. Ankara’nın çekirdeği ve başkentin ilk yönetsel merkezi olan Ulus ve çevresi (tarihi merkez) kaderine terk edildi Var olan Koruma Amaçlı İmar Planının uygulanması için çaba gösterilmedi, üstelik bu plan yerine yıkım ağırlıklı yeni bir plan hazırlatıldı. Ulus bölgesinin turistik potansiyeli hiçbir biçimde değerlendirilemedi. Su havzaları ve göllerin çevresi yerleşim baskıları altına girdi Bayındır Barajı, Çubuk Baraj gölleri ve Mogan ve Eymir göllerinin çevresi spekülatif planlarla gelişen yerleşmelerin ya da kaçak yapılaşmaların tehdidine girdi. Barındırdığı bitki ve hayvan varlığı ile Özel Çevre Koruma Bölgesi olan Mogan Gölü çevresi, Özel Çevre Koruma Kurumu’nun da yanlış politikaları ile konut alanı olmak üzere pek çok kooperatife tahsis edildi. Ulus ve Kızılay gibi kent merkezleri köhneleşmeye terk edildi Ankara’nın kent merkezi olan Ulus, Kızılay ve çevrelerine ilişkin hiçbir politika ya da proje hayata geçirilmedi, bu ilgisizlik nedeniyle merkezlerin cazibesi giderek azaldı ve çöküntüleşme sürecine girdi. Diğer yandan kentin her yanına, hiçbir plan ölçütü kullanılmadan ve çevreye olan etkileri değerlendirilmeden yapılmasına izin verilen büyük alışveriş merkezleri, kent merkezindeki perakende ticaretin ve kent merkezinin ticari yaşamını giderek zayıflattı, bu süreç halen devam ediyor. Hatta artık son yıllarda alışveriş merkezleri birbirlerini yutmaya başladı. Ulaşımda çağdışı ve sürdürülemez yaklaşımlar uygulandı Ulaşım planları ve yaptırılan trafik etütleri hayata geçirilmedi, ulaşım sorunu toplu taşıma yerine otomobil trafiğini özendiren köprülü kavşaklar ve yol genişletmeleriyle çözülmeye çalışıldı. Trafiği rahatlatmak için çok daha ucuz ve teknolojik yöntemler varken gereksiz biçimde katlı kavşak yatırımları yapıldı, kentin kaynaklarının önemli bölümü akılcı olmayan biçimde 15 yıldır bu amaç için harcandı. Kentin dönt bir yanına yapılan israf projeleri damgasını vurdu Milli Kütüphane önündeki Gökkuşağı, Konya Yolu üzerindeki Samanyolu, Eskişehir Yolu üzerindeki demir yığını kültür merkezi bunlar arasında ilk göze çarpanlar… Eser ATAK / Şehir Plancısı |
-
YAzıma yorum yazan arkadaşlara bir önerim olacak: Lütfen ideolojik bir karşı çıkıştan öte yazdıklarımın içeriğine yönelik eleştirilerinizi de yazınız ki bir fikir tartışması yapabilelim. Yoksa sizin de "söz dalaşından" başka bir şey bilmeyen melih gökçek'ten farkınız kalmıyor. YANITLA
-
Sayın Özkan ERENOĞLU, o kadar isabetli bir analiz yapmışsınız ki o taraflı yayın uzmanı (Eser ADAK) bile etkilenmiştir. Bir gün nesilleri tükenecek onlardan öyle kurtulacağız. Zaten oy oranlarının sürekli düşmesi bunun en güzel göstergesi. Elinize sağlık ama inanın hiç kaale bile alınamayacak kadar taraflı bir yazıyı yorumlamak için beyhude çaba sarfetmişsiniz. YANITLA
-
Vicdan sahibi birisinin yukarıdaki satırları yazabileceğini sanmıyorum. Ya Eser Bey okulun arka kapısından mezun oldu ve o günden bugüne kendini de hiç geliştirmedi, ya da müthiş bir önyargı ile boşluğa silah sıkıyor. Bence ikincisi. Gökçek yönetiminin hataları olabilir, ama onca yapılan işleri bu denli yok ve yanlış saymak, "benden değilse adam değil" mantığıyla hareket etmek kendisinin ve gazetesinin kredisini düşürür. Bahsettiğiniz kadar kötü bir yönetim sergiledi ise, halk neden 3 dönemdir onu seçmeye devam ediyor ve muhtemelen aday gösterilirse tekrar seçilecek. Halkı cahil sayarak buna cevap vermiş olamazsınız. Sağ yönetimlerin böyle üstüste seçilmelerinin bence önemli bir sebebi de , halkın sol yönetimlerden dilinin ciddi şekilde yanmış olmasıdır ve sola olan inancın kaybedilmiş olmasıdır. Gökçek yönetimi ideal bir hizmeti sağlayamamış olsa bile, kendi kendimize " Sol yönetimler olsa, kesin bu kadarını da yapamazlardı" deyip tekrar tekrar sağa oy veriyoruz. Yanmış dilimizin sızısını 15 yıldır unutamıyoruz, geçmişten iyi ders aldık. YANITLA