Torunlar GYO'nun Mecidiyeköy'deki şantiyesinde meydana gelen ve 10 işçinin ölümüyle sonuçlanan kaza, dikkatleri asansör sektörünün üzerine çekti. Kaza, birçok yayın organında 'asansör kazası' olarak geçilirken; Türkiye genelindeki asansörlerin işletme, bakım ve denetim problemleri de yeniden gündeme geldi. Oysa ulusal ve uluslararası mevzuatta bu ürünler asansör olarak kabul edilmiyor; ayrıca hem piyasaya arz, hem de kullanım açısından farklı yönetmeliklere tabiler. "Bu ürünün teknik olarak üretimiyle ilgili standardının numarası EN 12159’dur ve inşaatlarda yük ve insan taşıma amaçlı vinçleri tanımlar; ‘asansör’ sözcüğü hiçbir yerde geçmez" diyen Tüm Asansör Sanayici ve İşadamları Derneği (TASİAD) Standart ve Mevzuat Komitesi Üyesi Mustafa Görmüş, iki ürün grubunun çalışma prensiplerinin de tamamen birbirinden farklı olduğuna dikkat çekiyor.
İki ürün grubu arasındaki en can alıcı farklılığı ise birinin statik, diğerinin dinamik yapılar olması olarak tanımlayan Görmüş; bunun vinçler için her ray eklediğinizde bütün kontrollerin a’dan z’ye yeniden yapılması gerekliliği olduğunun altını çiziyor. "Asansörler tehlike saçıyor" şeklindeki haberlerle ilgili olarak da "Evet, asansörlerimizde çok fazla tehlike unsuru var" diyen Görmüş; ancak asansörlerin teknik yeterliliğini gösteren bilgi etiketlerinden 'can ve mal güvenliği açısından yüksek risk taşıyan uygunsuzları' tanımlayan kırmızı etiketin de biraz yumuşatılması gerektiği, en azından kırmızı ve sarı arasında bir renkli etiketin daha olması gerektiği görüşünde.
Mecidiyeköy'deki kaza, bir 'asansör kazası' olarak kamuoyuna yansıdı. Bu ürünleri de asansör olarak kabul edebilir miyiz?
Ulusal ve uluslararası mevzuatta bu ürünler asansör olarak kabul edilmiyor. Hem piyasaya arz anlamında, hem de kullanım açısından farklı yönetmeliklere tabiler. Bizim ürünlerimizin piyasaya arzı, yani tescili Asansör Yönetmeliği’ne göre; işletmesi, bakımı, kontrolü de Asansör İşletme Bakım Yönetmeliği’ne göre yapılıyor. Bu ürünlerin piyasaya arzı ise Makine Emniyeti Yönetmeliği’ne; periyodik kontrolü, bakımı, muayenesi gibi uygulamaları da İş Ekipmanlarının Güvenliği Yönetmeliği’ne göre yapılıyor. Bizim sorumlu olduğumuz yönetmelikler, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın kontrolünde olan mevzuatlar; diğeri ise tamamıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın tasarrufu alanında. İnsanların algısı, bu ürünlerin de asansör olduğu yönünde; çünkü hepsi yukarı çıkıyor, aşağı iniyor. Ancak bu ürünün teknik olarak üretimiyle ilgili standardının adı vinç. Standart numarası EN 12159 ve inşaatlarda yük ve insan taşıma amaçlı vinçleri tanımlıyor; ‘asansör’ sözcüğü hiçbir yerde geçmez.
Çalışma prensipleri açısından bakarsanız, o da tamamen farklıdır. Bizim asansörlerimiz, kılavuz raylarda hareket eden ve halatlarla çekilen ya da alçak yerlerde pistonlarla itilen hidrolik sistemlerdir. Evet, bahsi geçen vinçlerde de kılavuz raylar var; ancak dişli sistem ve üzerine kramayer dişlileri, yani dişlilerin dişliler içinde geçmesiyle oluşan bir çalışma prensibi söz konusu. Ayırt edici bir başka temel farklılık da tahrik sistemi… Bizim asansörlerimizde makineler ayrı bir alanda, izole ve belli güvenlik kuralları çerçevesinde sabitlenmiş olarak dururlar; hiç hareket etmezler. Bu sistemde ise kabin, üzerindeki makineyle hareket eder; yani sistem, makinenin de yükünü taşır. Ayrıca hız konusunda da farklılıklar söz konusu. En can alıcı farklılık ise, normal asansörler statik yapılardır; ilgili firma, inşaat bitmeden önce asansörün a’dan z’ye montajını bitirir, testlerini gerçekleştirip kontrollerini yapar, kullanıma hazır olduğu onayını verip teslim eder. Bunda ise, inşaat başlar, 10 kat gider, ona göre 10 kat ray atılır. Sonra 10 kat daha eklenir, ona göre de ray atılır; ihtiyaç duyuldukça ray eklenerek, mesafe artırılır. Dolayısıyla bu, her ray eklediğinizde bütün kontrollerin a’dan z’ye yeniden yapılması gerekliliği anlamına gelir. Bu çok önemli bir nokta.
Mecidiyeköy'deki kazada hep 'paraşüt' sisteme işaret edildi. Söz konusu ekipmanın güvenliğinde ne kadar kilit bir unsurdur 'paraşüt'?
Fransızca bir sözcüktür ve bizim ‘güvenlik tertibatı’ dediğimiz ve asansörlerin düşmesini önleyici durdurma tertibatları, fren için kullanılır. Normal asansörlerde kılavuz raya bağlı olarak kabinin her iki tarafında birer fren sistemi bulunur. Bu sistem, hareket halinde hızın normalin yüzde 20 – 25’i aşması durumunda her iki rayı da kilitleyerek, kabinin hareket etmesini engeller. Vinç sistemlerinde de dişli üzerine bağlı, yine ‘paraşüt’ de denilebilen bir güvenlik, fren tertibatı var. Standart, hızın yüzde 10 aşılması durumunda bu güvenlik sisteminin devreye girmesini ve hareketi durdurmasını öngörüyor.
Mecidiyeköy’de meydana gelen kazanın sebepleri, üç aşağı beş yukarı net olarak ortaya çıktı. Dinamik bir sistem olduğunu ve ray döşedikçe kontrolden geçmesi gerektiğini söylemiştik ya; bu kontrollerde bir zafiyet olduğu ortada. Bir diğer konu da tasarım boyutu. Asansörlerin kılavuzun dışına çıkmasını engelleyen ve ‘sınır kesiciler’ denilen elektronik durdurucular vardır; aynı şey vinçler için de geçerlidir. Kazada, bu sistemin arızalı olduğu, çalışmadığı söyleniyor. Standarda göre bunun dışında, üst sınırda mekanik bir başka sistemin daha olması gerekiyor. Burada kabin, gidebileceği son noktaya kadar da gitmiş. O son noktadaki bir kiriş, istenilen güvenlik önlemlerinin alınmasını engellemiş. Semer tipi karkas olduğu için de (kabinin sağdan ve soldan değil, sırttan kılavuzlanması ve duvara yaslanması) bu kirişle temasa geçtiğinde kendini öne doğru yönlendirmiş; o yönlendirmeyle, sınır kesici de çalışmadığı için raydan çıkmış. İzmir’de geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Asansör Konferansı'nda şu cümleyi kurdum: Kılavuz yoksa, frenden bahsetmek imkansızdır. Yani kılavuz yoksa, vincin ya da asansörün üzerinde paraşüt varmış yokmuş bir önemi kalmaz. Bu da bir uygulama hatasıdır.
Asansörler ve vinçler için sorumluluğun iki farklı Bakanlıkta olduğunu sözlediniz. Bu bir çok başlılık anlamına gelmiyor mu?
Bunu çok başlılık olarak düşünmemek lazım; Bilim Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı’nın sorumluluğunun kaynağını, ürünün bir makine olarak kabul edilmesi oluşturuyor. Bakanlık sonuçta piyasaya arz edilen bütün sanayi ürünlerinden sorumludur. Bilim Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı’nın görevi, bu ürünün piyasaya sunumu ve sunumun doğru yapılıp yapılmadığını denetlemek. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın uktesine giren mevzuat ise, çalışma alanlarındaki güvenliği düzenleyen bir bakanlık olması... Burada kritik bir nokta var; itiraz da ettik, ama bir sonuç alamadık. Şu an yürürlükte olan mevzuat, 24 Temmuz 2013’te yayınlandı ve İş Ekipmanlarının Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği olarak geçiyor. Onun öncesinde İşçi Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü vardı; bir yıl beraber yürürlükte kaldılar, ancak 24 Temmuz 2014’te Resmi Gazete’de yayımlanan bir tebliğle yürürlükten kalktı. Tebliğe göre, bu tür ekipmanların 3 ayda bir, yani yılda 4 kez fenni muayeneye tutulması gerekiyordu. Önceki mevzuatın zayıf noktası, bu fenni muayenenin yetkili mühendisler tarafından yapılması gerektiği şeklindeydi; oda üyesi, kaşesi olan herhangi bir mühendis bunu yapabiliyordu. Ne yapılıyordu? Ana üreticinin ya da servis hizmeti veren firmanın kendi mühendisi oluyordu; muayeneyi de, bakımı da kendi yapıyordu ve kaşesini imzasını basıyordu. Yeni mevzuatta bu değişti, fenni muayene işi A tipi muayene kuruluşlarına devrettiler; bu kuruluşlar aynı zamanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na personelini bildirecekti. Buraya kadar bir sıkıntı yoktu; ancak yapılan bir değişiklikle 3 aylık fenni muayene periyodu 12 aya çekildi, yani yılda bire düşürüldü. TMMOB Makine Mühendisleri Odası’yla inşaat firması arasında yaşanan polemiğin kaynağı da buydu. Eğer periyodik kontrol 3 ayda bir yapılıyor olsaydı, oraya giden muayene kuruluşu tasarımın eksik yapıldığını tespit ederdi. 3 ay önce ürün uygundu; çünkü henüz 32 kat daha çıkmamıştı, 15. kattaydı. Eğer ürünün üzerindeki ‘paraşüt’ olarak da tabir edilen fren sisteminin bakım kılavuzu incelenirse, şunun yazdığı görülür: Her frenden, her montajdan sonra ürünün bakımını yapınız.
Burada A tipi muayene kuruluşlarının yeterliliğini de sorgulamak gerekmiyor mu? Sistem ne kadar sağlıklı işliyor? Bu kuruluşlar, doldurmaları gereken boşluğu karşılayabiliyorlar mı?
Öncesinde bu işler Makine Mühendisleri Odası ve oda onaylı personel tarafından yapılmaktaydı. Ben, sektöre hizmet verebilecek yeterli sayıda A tipi muayene kuruluşu olduğunu düşünüyorum; burada kritik nokta nitelik. Bunu iyi değerlendirmekte yarar var; çünkü söz konusu ürünler, çok rahatlıkla kazaya neden olabilecek ürünler. Çünkü sürekli hareket halinde olan makinelerden bahsediyoruz; hata verme ihtimalleri yüksek. Bunu denetleyecek, muayenesini gerçekleştirecek olan A tipi kuruluşu personelinin yetkinliğini iyi irdelemek gerekiyor. Ben ülke olarak o konuda biraz zayıf olduğumuzu düşünüyorum. Ama şu da var; rekabet, ucuza iş yapma baskısını da beraberinde getiriyor. İnşaat firması, X firmasından vincinin muayenesi için fiyat alıyor, sonra Y firmasına gidiyor ve “O bu fiyatı verdi, sen ne yapabilirsin” diyor. Bu tür şeylerin yaşanması sıkıntı verici.
|