Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.

Kent Yoksulları İçin 'Yürünebilir' Kent

EMBARQ Hindistan Kentsel Kalkınma ve Erişilebilirlik Proje Yöneticisi Rejeet Mathews, sürdürülebilir ulaşımın kent yoksulları için %25 tasarruf anlamına geldiğini vurgularken; kentin yürünebilir hale geldiği noktada her şeyin otomatik olarak iyileştiğini ekliyor

Mesut Tufan & Amber Eroyan
Kent Yoksulları İçin 'Yürünebilir' Kent

EMBARQ Türkiye - Sürdürülebilir Ulaşım Derneği tarafından düzenlenen 'Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu' için İstanbul'a gelen EMBARQ Hindistan Kentsel Kalkınma ve Erişilebilirlik Proje Yöneticisi Rejeet Mathews ile sürdürülebilir ulaşımın yaşanabilir şehirler yaratmadaki rolünü konuştuk. Özellikle Mumbai ve İstanbul metropolleri üzerinden sorularımızı yanıtlayan Mathews, sürdürülebilir ulaşımın kent yoksulları için %25 tasarruf anlamına geldiğini vurgularken; kentin yürünebilir hale geldiği noktada her şeyin otomatik olarak iyileştiğini söyledi.

2012 yılında trafiği en sıkışık Avrupa kenti olan, 2013'te 'TomTom Trafik Tıkanıklık Endeksi'ne göre Moskova'dan sonra ikinci sırada yer alan İstanbul'a, ulaşım konusuna alternatif bir bakış sunan söyleşilerimiz; EMBARQ Kentsel Gelişim ve Erişilebilirlik Program Direktörü Dr. Robin King ve CTS EMBARQ Meksika Direktör Yardımcısı Salvador Herrera ile devam edecek.

“Kentlilerin %60’ı ulaşım ihtiyacını yürüyerek karşılıyor”


‘Yaşanabilir şehir’ sizin için ne anlama geliyor ve erişebilirlik bu konuda nasıl bir role sahip?

Çocukken hepimiz işe yürüyerek başlıyoruz. Yürümeye başladığımız andan itibaren hepimiz birer yayayız. Bugün halen İstanbul dahil birçok şehirde en yaygın ulaşım biçimi yürümek.

Peki yürümek, bu kadar baskın bir ulaşım türü ise, bizim buna tayin ettiğimiz öncelik ve yol ağında ayırdığımız alan ne olmalı? Hindistan’daki şehirlerde olduğu gibi İstanbul’da da insanların % 60’ı ulaşım ihtiyacını yürüyerek karşılıyor.

Öyle ki durum tamamen insanların yürümeye devam edebileceklerinden; işe, alışverişe, sağlık merkezine vs. yürüyerek gidebileceklerinden emin olmalarıyla alakalı. Peki, bunu nasıl sağlarız? Bu ancak, kentsel gelişimi ulaşım istasyonlarının etrafında kurgulamanız ile mümkün oluyor. Tabi ulaşım istasyonu derken, toplu ulaşımı kastediyorum. Mesela bir metro veya metrobüs hattınız varsa, kentsel gelişim bunun etrafında şekillenmeli. Çünkü eğer toplu taşımaya yakın oturmuyorsanız, ya araba satın alma ihtiyacı duyar ya da diğer özel ulaşım araçlarını kullanırsınız. İş yeriniz ya da okulunuz her zaman oturduğunuz yere yakın olmayabilir. Yani hepimizin kent içinde seyahat etmeye ihtiyacı var.


1 otobüs = 30 araba...

Sürdürülebilir bir toplu taşıma ağınız varsa, durum çok daha farklı olacaktır. Örneğin, bir otobüs 50 kişi taşıyabilirken, aynı sayıda insanı taşımak için 30 arabaya ihtiyaç duyarsınız. Çünkü insanlar genelde özel araçlarında yalnız ya da yanlarında en fazla bir kişi ile seyahat eder. Normalde arabanızı paylaşmazsınız. Bu nedenle yolda 30 arabanın olması yerine, bir otobüs veya başka bir toplu taşıma aracı da aynı işlevi görecektir. Durum tamamen kentsel gelişimin, ulaşım çerçevesinde gerçekleştirilmesinden ibaret… Bunu başardıktan sonra, karma arazi kullanımı veya binaların sokağa bakan cephesinin aktif hale getirilmesi ve yürünebilir kılınması gibi ilgilenmeniz gereken daha pek çok konu var.

Otopark gibi ölü yüzeyleriniz varsa insanlar burada kendilerini güvende hissetmezler. Özellikle de kadınlar ve çocuklar. Çünkü her an bir saldırıya uğrayabilir, hırsızlık kurbanı olabilirsiniz. Hiçbirimiz böyle bir durumla yüz yüze gelmek istemez. Eğer insanların yürümeye devam edeceğinden emin olmak istiyorsanız, o zaman tüm bu konularla ilgilenildiğinden de emin olmalısınız. Bu yerel ölçek, yani yaşadığınız, çalıştığınız, oynadığınız yer ile ilgili durum... Şehir ölçeğinde ise, kentlerin kontrolsüz ve sınırsız bir şekilde yayılmasını önlemeliyiz.

“Yaşayan yerleşimler için en iyi yöntem karma kullanım”

Günümüzde kentleşmenin geldiği boyut ne gibi fırsatlar ve zorluklar sunuyor?

Bugün Mumbai 12 milyon, İstanbul 13 milyon nüfusa sahip. Bir süre sonra şehir yataya yayılmaya başlıyor. Mesela bu konferans için havaalanından Taksim’e gelirken, çeperdeki yerleşimleri gördüm. Hepsi kalıp baskı gibiydi. Sanki tek bir tipi 50 kere kopyalayıp yapıştırmışlar. Bu hiçbir bağlam için iyi bir gelişim tipi değil. Çünkü ne bir karakterleri ne de ruhları var, yaşamıyorlar. Ve bu gelişimler araba alma isteğinizi daha da körüklüyor. Çünkü bu binalarda yaşayıp yaya olarak bir yere alışverişe gitme ya da yürüyüş yapma şansınız yok. Tek bir kullanım şekli var, o da konut. İşte bu nedenle karma kullanımı destekliyoruz. Örneğin zemin katta ticaret, birinci ve ikinci katta ofisler ve üst katlarda konutlar… Yeni gelişim alanları için en iyi yöntem bu. Eski kent dokularında bu yapıya sıkça rastlıyoruz. Tarihi yarımada ve İstiklal Caddesi bu tür karma kullanımlı alanlara sahip. Tam da bu nedenle canlılıklarını koruyorlar. Buralarda yürürken kendinizi güvende hissediyorsunuz. Bütün mesele, yürürken kendinizi huzurlu hissetmeniz ve özel araca ihtiyaç duymamanız...  



“İşe yürüyerek gitmek %25 tasarruf getiriyor”

Hindistan’da bu tür bir ulaşım sistemini kurarken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Bence bir şehirde dikkat etmemiz gereken şeylerden birisi hedef kitlemizin kim olduğunu belirlemek. Çünkü İstanbul dahil birçok şehirde çok fazla sayıda kent yoksulu var. Örneğin, Mumbai’nin %55’i gecekondu bölgelerinden oluşuyor. Aynı durumun İstanbul için de geçerli olduğunu tahmin ediyorum. Gecekondular kentsel alanın neredeyse %50’sini oluşturuyor. Yani mesele tamamen kime hitap edeceğiniz ile ilgili. Metro istasyonları, hafif raylı sistemler gibi birçok altyapı çalışması ortaya koymanız gerekiyor. Öte yandan kentin daha varlıklı kesimi de altyapının güçlü olduğu yerlere gelme eğiliminde. Arazi fiyatları arttıkça, araba veya diğer özel araçlara sahip olmayan yoksul kesim doğal olarak kent dışına doğru itiliyor. Dolayısıyla bir soylulaştırma (gentrification) süreci başlamış oluyor. Sonuçta yoksullar yine ulaşım için daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalıyor. İşe gidip gelmek için gelirlerin yaklaşık %25’ini ulaşım giderlerine harcıyorlar. Tabii burada en düşük ekonomik sınıftan bahsediyorum.

Bu tür eşitsizlikleri elimizden geldiğince önlemeye çalışıyoruz. Her yerin yürünebilir hale geldiği noktada her şey otomatik olarak iyileşiyor. Çünkü insanlar işlerine yürüyerek gidebilirlerse, ayda %25 oranında tasarruf sağlayabilirler. Bu gerçekten ciddi bir rakam…

Yürünebilir şehirlerin teorik anlamda da birçok faydası var. Bunların en başında sağlık geliyor. Örneğin günde 30 dakikalık yürüyüşün ya da benzer bir fiziksel aktivitenin, kalp krizini %70 oranında azalttığını gösteren yeterli sayıda araştırma var.

Yürüyüş hem kendi sağlığınız, hem de çevre ve süreklilik için çok önemli. Tüm bunları korumak için “yürümeye devam!” diyorum.  

http://www.yapi.com.tr/haberler/kent-yoksullari-icin-yurunebilir-kent_116652.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!