Danimarka’nın başkenti Kopenhag önümüzdeki hafta başlayacak İklim Zirvesi
kelimenin tam anlamıyla “İnsanlığın Geleceği ile Randevu”. 7 Aralık’ta başlayıp
18 Aralık’a kadar sürecek zirvede ya insanlık hem doğa hem de yerküre sakinleri
için sürdürülebilir bir kalkınma modeli üzerinde anlaşacak ya da karanlıklara
gömülecek. Doğa felaketlerinin ekonomik çöküşleri tetikleyeceği, bunların da
bölgesel çatışmalara, savaşlara, hastalıklara, ölümlere yol açacağı kara kapkara
günlere girilecek.
Birleşmiş Milletler tarihi zirvede, 2012 yılında sona erecek Kyoto
Protokolü’nün yerini alacak ve sera gazı salımlarını düşürmeyi amaçlayan yeni
iklim değişikliği anlaşması üzerinde 192 BM ülkesinin anlaşmaya varması için
çalışıyor. Ve görünen o ki, anlaşma pek de kolay olmayacak.
Öncelikle şunu vurgulayalım: Elindekinden Fazlasını Tüketen İnsanlık Dünya’yı
Bitiriyor...
Doğadan taleplerimiz, bir yılda kendini yenileyebilme kapasitesinin üstüne
çıkıyor, doğa isteklerimizi karşılamak için kendini yok ediyor. Ağaçları yeni
ağaçlar büyümeden kesiyor, balıkları üremelerine fırsat vermeden avlıyoruz ve
doğanın sınırlarını aşıyoruz. Bunun sonucunda yalnızca iklim değişmiyor,
ormanlık alanlar azalıyor, türler yok oluyor, balıkçılık ölüyor, temiz su oranı
azalıyor.
Küresel Ekolojik Ayak İzi Ağı adlı organizasyonun raporu çarpıcı: Bir yıllık
küresel taleplerimizin karşılanabilmesi için 1.4 gezegene ihtiyacımız var. Bir
yıl içinde beslenmek, barınmak, giyinmek, bir yerden bir yere gitmek ve ısınmak
için gerekli kaynakları sağlayabilmek için ihtiyacımız olan alan, üzerinde
yaşadığımız yerküreye sığmıyor. Ülkeler zenginleştikçe tüketimlerini karşılamak
için gereken alan da haliyle artıyor. Rapora göre bugün ABD ürettiğinin 5 misli;
Fransa 2.7 misli; Arjantin 1.7 misli tüketiyor.
Bu arada Türkiye de sahip olduğundan fazla kaynak tüketen ülkeler arasında;
bu durumun en önemli sebebi de karbon salımı. Buna göre, Türkiye’de yaşayan 73
milyon insanın şu anki tüketimiyle doğaya verdiği zararı karşılayabilmek için,
neredeyse 0.65 Türkiye daha lazım.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Ev sahibi ülke Danimarka tarafından önceki gün hazırlanan bildiri taslağında,
gaz salımının, 2050 yılına kadar 1990 yılı seviyesinin yarısına indirilmesi
çağrısında bulunuldu.
Taslak ayrıca bunda büyük payı zengin ülkelerin üstlenmesini öngörüyor.
Zirve toplantılarının sonunda imzalanacak siyasi anlaşmanın temelini
oluşturabilecek olması nedeniyle büyük önemi bulunan taslakta, zengin ülkelerin,
sera etkisi yaratan gazların salımını 2050 yılına kadar yüzde 80 oranında
azaltmaları gerektiğine işaret ediliyor.
Ancak taslakta azgelişmiş ülkelerin ısrarla üzerinde durduğu, gelişmiş
ülkeler için belirlenecek orta vadeli hedefe değinilmiyor.
Hindistan, Çin, Brezilya ve Meksika gibi ülkeler, uluslararası denetime tabi,
bağlayıcı anlaşmalara karşı çıkıyor. Bu nedenle zirvede yeni bir anlaşmaya
varılması kolay olmayacak.
Sonuçta iklim değişikliği politikalarında dünya ABD’ye bakıyor. ABD ise
dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’e... Tabii bu arada ABD beklerken Çin
yenilenebilir enerjide dünya şampiyonu olacağını beyan etmiş bile...
Bu konuda en kararlı duruşu sergileyenlerden biri de Avrupa Birliği. AB 2020
yılına kadar sera gazlarında yüzde 20’lik bir indirim taahhüt etmiş hatta
Kopenhag’da anlaşma sağlandığı takdirde bunu yüzde 30’lara kadar çıkaracağını
duyurmuştu.
Ya Türkiye işin neresinde?
Türkiye’de kişi başı sera gazı emisyonları gelişmiş ülkelere oranla düşük.
Ancak nüfus ve enerji talebinin artmasıyla emisyon miktarının artması da
“kaçınılmaz”. Öte yanda OECD ülkesiyiz, Avrupa Birliği’ne adaylığımız var.
Anlayacağınız Türkiye’nin durumu karışık. Ne gelişmiş ne de gelişmekte olan
ülkeler arasında değerlendirilebilir. Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Sedat Kadıoğlu kasım ortasında yaptığı açıklamada, “Bugünkü
pozisyonumuzu muhafaza etmek istiyoruz. İndirim olmaz ama sınırlamadan söz
edebiliriz. Hiçbir değişiklik yapılmadığı takdirde emisyon seviyesini 2020
yılına kadar yüzde 11 düşüreceğiz” demişti.
Ancak Kopenhag için Türkiye nerede, ne hazırlıklarımız var, ne yapacağız?
Kopenhag’dan beklentilerimiz neler?.. Ne yazık ki görünüm hâlâ muallak. Bu arada
şunu da soralım. 17 Kasım’da CHP Uşak Milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu
TBMM’ye bu konuda bir soru önergesi vermişti. Neden hâlâ bir yanıt yok?
NOT: Sevgili Ağabeyimiz Abdülkadir Yücelman’ı dün sonsuzluğa uğurladık.
Dimdik duruşundan bir an bile ödün vermeyen ve sürekli üreten, tam olması
gerektiği gibi bir Adam’dı... Ruhu şad olsun...
|