BR> MesutT: Modernizm, gezi programına nasıl bir
altlık oluşturdu?
Kent tercihlerimizde belirleyici oluyor. Şu
ana kadar sadece Amsterdam ve Londra’yı gezdik, ama gezeceğimizi düşündüğüm
diğer kentleri de göz önünde bulundurursak, kent tarihini, bazen 17. yüzyıla
kadar geri gitmekle beraber aslında maksimum 300 yılla sınırlıyoruz. Daha eskiye
bakmıyoruz. Faydalı da oluyor, çünkü bir kenti bir haftada anlayabilmek için bir
zaman ölçeğine ihtiyacımız var. Ayrıca gittiğimiz kentte nereyi nasıl
gezeceğimizi de netleştiriyor. Amsterdam, 11. yüzyılda kurulmuş bir kent ama 16.
– 17. yüzyıldan itibaren bu yapı daha net ortaya çıkmaya başlıyor. Bulunduğu
yerden dolayı kent, katman katman değil halka halka gelişmiş. Bunu çok rahat
okuyabiliyorsunuz, zaten kentin güzel tarafı da bu. Kent modernleşmesini bu
halkalar üzerinden sağlamış. Londra’da ise Thames Nehri başka bir kriter; kentin
coğrafyasını kuzey ve güney diye ikiye bölüyor. Daha doğrusal bir gelişim
görüyorsunuz. Bunlar basit yönlenmeler değil; modernleşmenin sunduğu mekansal
örgütlenmeyi etkileyen şeyler.
![](http://www.yapi.com.tr/Uploads/HaberMedya/2010\haberler\81239_peabody_estate.jpg)
Foto:
Peabody Avenue Estate, 1875
MesutT: Katılımcılar bu üst ve
alt metinlerin ne kadar farkında? Diğer gezilere de katılmaları gibi bir
beklentiniz var mı?
Bu dolu dolu bir kent ve mimarlık gezisi.
Bir dersin de yan etkinliği gibi düşünürsek, yarı akademik bir niteliği var.
Oldukça sıkı bir mimarlık, kent tarihi, modernleşme bilgisi içeriyor. Amacımız,
bunu katılımcılara birebir verebilmek; zaten hazırlıklarımızı da buna göre
yapıyoruz. Bir kitapçık, haritalar üzerinde rotalar oluşturuyoruz. İnsanların,
gezilerden sonra düşünmelerini istiyorum. Fotoğraflar çekiliyor, tartışmalar
yapılıyor. Gelenlerden, eve döndükten sonra haritalarını açmalarını, çektikleri
fotoğrafları yanına koymalarını ve verdiğimiz kitapçıktaki bilgileri de göz
önünde bulundurarak yeniden kafalarında kurmalarını istiyorum. Hatta çok istekli
olanlara okuma tavsiyelerinde bulunuyorum; çünkü gördükten sonra okuduklarını
bir yerlere oturtmak daha kolay. Tabiî ki bu katılımcı profiliyle çok
bağlantılı. İki gezi üzerinden bir değerlendirme yaparsak, katılımcıların lisans
/ lisans üstü öğrencileri, akademisyenler, profesyonel mimarlar olduğunu
söyleyebiliriz. Hatta bir doktorumuz da vardı. Gezinin, mimar olmasa da kentle
ilgili olan birinin de keyif alabileceği bir yönü var. İlk gün, başlamadan ders
biçiminde bir sunum yapıyorum. Çünkü insanların kafalarında gezerken genel bir
hikaye olmasını istiyorum. Genel olduğu için sınırları çok belirsiz, içi
netleşmiş değil. Gezdikçe netleşen, bir yerlere oturan, büyük resmin hatlarının
daha belirgin görülebildiği bir süreç. Aslında bir sınıfı dört duvarı arasında
yapılan sıkıcı bir dersi, yılda bir kez yerinde vermek gibi düşünebiliriz. Bu,
gerçekten beni motive ediyor ve çok keyif veriyor.
MesutT:
Farklı ülkeler, farklı kentler, programın oluşturulması aşamasında bir farklılık
yaratıyor mu?
Doğal olarak her kentin kendi koşullarından gelen
durumları var. En basiti, kentin büyüklüğü bir sorun olabiliyor. Londra’nın
ölçeğiyle Amsterdam’ınki aynı değil. Gezilerde gördüğüm, yavaş yavaş gelişen,
oturan bir çerçeve var. Ama öyle bir kentle karşılaşırsınız ki, formatla ilgili
bambaşka kurgulara gidilmesi gerekebilir. Yine de gezilerin 3 temel ayağı
olduğunu söyleyebilirim: Kentsel planlama bölgeleri, yapılar ve son olarak
mimarlık ofis ve okul, çeşitli kurum ve vakıf ziyaretleri.
![](http://www.yapi.com.tr/Uploads/HaberMedya/2010\haberler\81239_daniel_libeskind.jpg)
Foto:
London Metropolitan University Graduate Center, Daniel Libeskind,
2003
MesutT: Sıralama spontane mi gelişti? Oralardaki
festivallerle, bienallerle çakışması sizin tercihiniz mi?
Açıkca
söylemek gerekirse Amsterdam’ın seçilmesinin sebebi iyi bildiğim ve bu anlamda
kendimi daha rahat hissedeceğim bir kent olmasıydı. Aslında Londra ile
başlamalıydık. Çünkü Londra, konuştuğumuz kavramların, bütün bu modernleşme
hikayelerinin ilk doğduğu yer. Fabrika, işçi sınıfı, toplu konut, sınıfsal
mekansal ayrımlar gibi kavramların ilk yeşerdiği yer; dolayısıyla çok özel bir
yerde duruyor. Amsterdam’ı çok ilginç kılan şeylerden biri ise suyla kurduğu
ilişki. Bunun yaşama kültürüne ve mimarlığa yansımaları çok önemli. Bu anlamda
benim çok çok ilgimi çeken bir kent. Gezilerin festivallere denk gelmesi
konusuna gelince; bu tür pratik şeyleri gözetmek gerekiyor. Turist olmanın da
doğası, belirli bir süre için oradasınız ve dolayısıyla bazı şeyleri maksimize
etmeye çalışıyorsunuz.
|