br >
Nurkut İlhan / Sanat Kurumu Üyesi, Oyuncu
‘Tarihi dokusunu bozmuşlar’
Çocukluğum Gençlik Parkı’nda geçti desem abartmış olmam. Çok özel, önemli bir
yerdi orası. Parkın Opera girişinin hemen karşısında eskiden “Hergele Meydanı”
diye anılan bir meydan vardı. “İtfaiye Meydanı” da derlerdi oraya. Orası tamamen
yaya bölgesiydi. Oyunlar oynardık. Şimdi o meydan yok. Sokakta oynarken abim,
ikiz kardeşim ve ben Gençlik Parkı’na giderdik. Parkın içinde yer alan büfeleri
dolaşırdık. Annem de parkta doşacağımızı bildiğinden harçlık verirdi bize. Ne
kadar karnımız tok olsa da büfede satılan tostlardan yerdik. Abim sucuklu
kaşarlı tost yerdi, bense sadece kaşarlı tost... Bir de biz Ankaralı çocuklar
hep denize özlem duyardık. Ne zaman denizi özlesek Gençlik Parkı’na giderdik.
Çünkü parkın içinde yer alan havuz, bizim deniz özlemimizi giderirdi. Havuzun
üzerinde iki köprü buluyordu. Şimdi de bulunuyor ama eskisi gibi gösterişli
değil. Biz büyük köprünün üzerinden geçmek isterdik. Çünkü büyük köprünün hemen
karşısında gemi şeklinde bir lokanta bulunurdu. Ne zaman kardeşlerimle bu
köprüden geçsek, o lokantaya bakıp, “Aaa bak gemi geçiyor” derdik. Hatta şimdi
gülerek anımsıyorum, biz o gemiyi gerçek sanırdık. Hatta bir keresinde babama
“Baba bu gemi neden hiç hareket etmiyor, yoksa bozuk mu?” diye sormuştum. Nice
sonra anladım oranın aslında bir lokanta olduğunu ve gitmek istedim o lokantaya.
Ancak çocuk olduğum için bana garsonlar izin vermemişti. Bir gün babama
söyledim, “Eee hadi gidelim o zaman beraber” dedi ve o lokantada inanılmaz güzel
sohbetler ettiğimizi anımsıyorum. Bir de parkın içindeki lunapark biz çocuklar
için çok önemliydi. Ben dönme dolaptan çok korkardım. Ama dönme dolaba binenleri
izlemeye de bayılırdım. Çığlıklar atılırdı, bana hayli heyecanlı gelirdi. Ayrıca
parkın içinde yer alan havuzun etrafında çay içilebilecek mekânlar vardı.
İnsanlar özellikle hafta sonları yiyeceklerini alır, bu mekânlara gelirlerdi.
Herkes yaptığı yiyecekleri bir yandaki masaya ikram ederdi. Sonra yan masalarla
koyu sohbetler başlardı. Yazlık sinema havası vardı bu mekânlarda. Şimdi parkta
tek bir şey içemiyorsunuz. Çünkü içilecek mekân yok.
Çocukluğuma dair
anımsadığım en önemli ayrıntılardan bir tanesi de ışıklı Atatürk panosu. Parkın
Opera girişinde yer alan pano “özgürlüğü” temsil ederdi bir anlamda. Şimdi bu
panonun yerine ufak bir demir kapı yapılmış. Bana göre hiçbir estetik özelliği
olmayan bir kapı. Özgürlüğün kapısı hiç o kadar dar olur mu dedim kendi kendime
yenilenen parktan adımımı attığımda. Ayrıca yenilenen parkta pek çok güvenlik
görevlisi dolaşıyor. Ne gerek var diye düşünüyorum. Çünkü eskiden böyle değildi.
Samimi ortamlar vardı parkta. Bu kadar çok güvenliğin olması samimiyeti yok
etmiş gibi görünüyor. Parkın en önemli simgelerinden bir tanesi de eski Göl
Gazinosu’ydu. Zeki Müren gibi isimlerin konser verdiği gazino... Şimdilerde bu
bina Sanat Kurumu tarafından kullanılıyor. Belediye o binayı da yok etmek istedi
ancak mahkemelik olduğu için dokunamadı. Mahkememiz devam ediyor ve biz
kazanacağımızdan eminiz. Yani belediye her fırsatta “modern bir alan” yapacağını
duyurmuştu ama ben modern bir alan göremedim parkta. Bunun yanı sıra parkın
içindeki büfeleri işletenler halkı çok iyi tanırdı. Bir büfede şişman bir ağabey
vardı. Hep dondurma alırdım kendisinden. Ne zaman dondurma almaya onun yanına
gitsem yanağımı okşardı. Sadece bana öyle davranmazdı, her çocuğa ilgi
gösterirdi. Şimdi bu türlü sıcak ilişkilerin kurulduğu büfelerin yerinde yeller
esiyor. Bir de park alabildiğine yeşildi. Pek çok ağaç vardı. Bu ağaçların büyük
bir çoğunluğu yenileme çalışmaları kapsamında kesildi. Belediye şimdilerde
yaptığı açıklamada 1700 ağaç daha dikeceğini söylüyor parka. Demek ki parkta bu
kadar ağaç katledilmiş. Yani bana göre parkın yeni yapısı tarihi dokusunu
bozmuş.
|