Depreme Hazırlık Uygarlık Projesidir
Bu ülkenin afetlere karşı tanıdık olduğumuz bir politikası var. Kısaca “yara sarma” diyebileceğimiz bu yaklaşım felaketten sonra devletin “elini uzatması” prensibine dayanıyor. Bu politika elbette baştan aşağıya eleştiriye muhtaç fakat bu politik yaklaşımın kendi mantığı içinden baktığımızda bile birçok tutarsızlıkla karşılaşıyoruz.
Bu ülkenin afetlere karşı tanıdık olduğumuz bir
politikası var. Kısaca “yara sarma” diyebileceğimiz bu yaklaşım
felaketten sonra devletin “elini uzatması” prensibine
dayanıyor. Bu politika elbette baştan aşağıya eleştiriye muhtaç fakat bu politik
yaklaşımın kendi mantığı içinden baktığımızda bile birçok tutarsızlıkla
karşılaşıyoruz. |
-
Deprem konusunun unutulmuş olması tarihe asrın insanlık suçu olarak geçecektir. YANITLA
-
Bu gerçeği gören ve bu toplumsal mutabakat için uğraşan herkese özellikle meslek gruplarına çalışmalarından dolayı teşekkür ederim. İnşaat Mühendisi İbrahim AKTAŞ YANITLA
-
Efendim, bizde bir-iki kural vardır. Birincisi: Toplantılar, şuralar, sempozyumlar vb. yapılır. Raporları, kitapları yayınlanır. Bu kitaplar, raporlar raflardaki yerini alır ve oraları süsler. İşte o kadar. Daha ilerisine gidilmez. İkincisi: Biz "söylenen" bir toplumuz. Henüz "söyleyen" bir toplum olamadık. Hep birbirimize yakınırız. Toplantılarda, sempozyumlarda vb. yakınırız. Hatta problemleri çözmekle görevli olan bürokrat, bakan, cumhurbaşkanı bile yakınır. Hep böyle birbirimize ağlar dururuz. Bu yüzden daima "ağlayan bir toplum" profili çizeriz. Bu itibarla bu mantık ve mantalite ile meselelerimizi çözmemiz mümkün değildir. Biz, problemleri tespit ediyoruz,teşhis ediyoruz, çözümler üretiyoruz, ama UYGULAMIYORUZ. Öncelikle bu hastalığımızı tedavi etmek zorundayız. Basına da yansıyan bir hususu da söylemeden geçemeyeceğim. Ulusal Deprem Konseyi kuruldu. Önceliği olan İstanbul için İstanbul Deprem Master Planı çerçevesinde çalışmalar yapıldı. Ancak planda öngörülen tedbirler uygulanamadı. Neden? Çünkü kentsel dönüşüm projeleriyle çakıştı. Ne demek istiyoruz? Sıkıntı şudur: Vahşi kapitalizmin elinde oyuncak olan insanoğlu mala, mülke, maddiyata o derecede giriftar olmuştur ki, akıbeti katiyetle ölüm olan meselelerde bile elindeki imkânları kaçırmak istememektedir. Kendisine hazırladığı mezarın içerisinde yaşamak istemektedir. Bundan kılı bile kıpırdamamaktadır. İnsanoğlu tabiatı, çevreyi her geçen gün batırmakta, bitirmekte ve yok etmektedir. Alınması gereken tedbirler belli iken, bunlara uymamakta, uymak istememektedir. Tabiatı ve tabiî kaynakları hovardaca harcayarak kendisinin ve neslinin sonunu getirdiğinin ya farkında değildir, ya da farkındadır ancak mal hırsı onu bu menhus istikamete sürüklemektedir. İnsanoğlu kendi eliyle çok yoğun, sağlıksız yerleşim birimleri üretmekte ve bunu kullanmayı “modernlik” olarak görmektedir. Hulasa; insanoğlu maddî ve manevî bir bataklığın içerisine düşmüş ancak kurtulamamaktadır. Deprem, kötü şehircilik, mahvedilen çevre, yok edilen tabii kaynaklar vb. bütün bunlardan kurtuluşun çaresi öncelikle insanoğlunun içerisinde bulunduğu fikrî hezeyandan kurtuluşudur. İnsanoğlu mala, mülke gereğinden fazla ilgi gösterdikçe onları birer mabud olarak görmekte ve dünya-ahiret dengesini yitirmektedir. Yukarıda saydığımız maddî meselelerden kurtuluşun ilk ve ön reçetesi insanoğlunun manevî dinamiklerinin yerli yerine oturmasıdır. Yoksa ne mi olur? Çok basit; insanoğlunun oluşturduğu bu bumerang kendisini vurur ve yok olur gider. Bu yüzden. Ey kendini insan bilen insan! Aklını başına al ve kurtul. YANITLA