BR> Yapının
tarihçesi
Mengücekoğuları’ndan Ahmed Şah ve eşi Turan Melek
tarafından Sivas’ta 1228/1229 tarihinde yaptırılan cami, türbe ve şifahaneden
oluşan Divriği Külliyesi, İslam mimarisinde başka eşi olmayan bir üslupla
gerçekleştirildi. “Hürremşah’ın Heykeli” olarak adı geçen yontusal nitelikte en
büyük taşoyma bezeme örneği olan külliye, yalnızca İslam ve Türk sanat tarihinde
değil dünya sanat tarihinde başka bir benzerinin bulunmayan ve Selçuklu çağının
en önemli yapıtı konumunda bulunuyor. Özellikle taçkapılarının taşoyma bezemesi,
İslam’ın figüratif sanata karşı olan sanat geleneği içinde, dünyanın diğer
kültürlerindeki özgün yontu geleneklerine eşdeş bir nitelik taşıyan üçboyutlu
bir yaratma olarak tanımlanıyor ve yerleşmiş toplumlarla göçer toplumların
simbiyotik yaşamlarından kaynaklanan bir kültürel çokkaynaklılığın en önemli
gösterilerinden biri olarak kabul ediliyor.
UNESCO Dünya Mirası
Listesi’nde yer alan Divriği Külliyesi’nin tamamının müzeye kaldırılarak
saklanması mümkün olamayacağından, tüm yapıtın bir müzeye dönüştürülmesi
gerekiyor. Dünya çapında bir başyapıt kabul edilen mirasın eşsiz bezemesine
herhangi bir şekilde zarar verilmesini önlemenin yanısıra, tıpkı bir Bergama
Altarı, bir Partenon Frizi, bir antik heykel gibi korunmasını sağlamak büyük
önem taşıyor.
Divriği Külliyesi: Tarihi en az bilinen
beyliklerden biri olan Mengücekoğulları dönemi yapısıdır. Cami, şifahane ve
türbeyi tek bir yapıda bütünleştiren bir erken dönem külliyesidir. Yapılar,
birbirlerinden bağımsız tipolojileriyle tek bir kompozisyon içinde yan yana
getirilmişlerdir. Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi, yapıldığı dönem açısından
istisna oluşturan yontusal özellikleriyle dikkat çeker. Özellikle taçkapıları,
13. yüzyıl sonunda bile rastlanmayan coşkun barok karakterleriyle birer başyapıt
olarak nitelenmektedirler.
Cami: 16. yüzyıl başındaki
büyük depremde batı bölümü bütünüyle yıkılıp yeniden yapılmıştır. Anadolu
Selçuklu cami tipolojisinin en görkemli örneğidir. Kıble duvarına dik uzanan beş
sahınlı bir plan şemasına sahiptir. Orta sahın daha geniştir. Beşer bölümlü olan
sahınlar, 16 sütun üzerine oturan değişik tipte tonoz ve kubbelerle örtülüdür.
Mihrap önü kubbesi, döneminin bazı camilerinde olduğu gibi burada da görülür.
Mihrap önü açıklığını izleyen tonoz örtülü ikinci açıklık adeta bir eyvan
gibidir. Bunun ardından aydınlık feneri ile mukarnaslı bir kubbe, ağır bir
nervürlü tonozla süslenmiş bir giriş öncesi açıklığı gelir. Orta sahın ve yan
sahınlardaki bütün açıklıklar farklı bezemeli tonozlarla süslenmiştir. Son
derece hareketli bir içmekân düzeni yaratılmıştır.
Şifahane: Anıtsal bir yapı olmasına karşın camiye
oranla çok daha yalındır. Yapı tipi olarak kubbeli medreseler grubuna giren
şifahane, ortada dört sütun üzerine üç paralel tonozla örtülü geniş orta mekân
ve biri girişte olmak üzere, değişik yıldızlı tonozlarla örtülü dört eyvandan
oluşmaktadır. Ortaçağ medrese tipolojisinde özel bir yere sahiptir. Üç eyvanlı
ve revaklı açık medrese planının, avlusu örtülü bir örneği görünümündedir.
Dönemin medrese-şifahane yapıları içinde, ana eyvan dışında ikinci katı
ayrıntılı olarak kullanan birkaç yapıdan biridir. Üst katın hangi amaçla
kullanıldığı kesin olarak anlaşılmamakla birlikte öğrencilere ayrılmış olduğu
tahmin edilmektedir.
Türbe: Yapının kurucusu Ahmed Şah
ve ailesinin türbesi, o dönemde alışılageldiği üzere ana eyvanın
kuzeydoğusundaki odada tasarlanmıştır. Kare bir taban oluşturularak tromplar
üzerinde sekizgen bir tambur üzerinde prizmatik bir külahla
örtülmüştür.
Bezeme Özellikleri: Divriği Ulucamisi ve
Şifahanesi'nin bezeme programı Türk ve İslam sanatı tarihinde çok özel bir yere
sahiptir. Bu eşsiz taçkapılar işçiliklerinin çeşitliliği ve kusursuzluğu
yanısıra cami kapısının ikongrafik programı ve simgeselliği ile olağanüstü
mimari çizgileri aşarak bir heykel nitelikli tasarımlardır. Kuzey Taçkapısı
kapıyı dev bir çelenk gibi saran, alışılmamış soyut bitkisel figürlerle kozmik
hayat ağacı kavramını simgelerler. Heykelsi yüksek rölyef tekniği ile
işlenmiştir.
Şifahane Taçkapısı’nda da tamamlanmamış olsa da, aynı
kusursuz işçilik vardır. Tasarım ve bezeme anlayışı açısından İslam mimarisinde
benzeri yoktur.
16. yüzyıl depreminden sonra yapılan geometrik bir
tasarımla işlenmiş Batı Taçkapısı, diğer kapılarla aynı karakter ve nitelikte
olmasa da özgün bir yaratmadır. Çift başlı kartal, tek yırtıcı kuş kabartmaları
olasılıkla özgün dönemden kalan fragmanlardır.
|