Doç. Dr. Murat Cemal Yalçıntan (MSGSÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü)
22 Haziran Cumartesi saat 19.00’da Taksim’deydim. Karanfiller sonrası yine müdahale ve çokça tatsızlık yaşandı, ama aklımda en çok kalan, Gezi Parkının tamamen polis tarafından kuşatılmış olması ve halkın parka girmesine izin verilmemesiydi. Halkın kullanımı için ayrılmış, tasarlanmış, düzenlenmiş bir parka yaklaşık 1 haftadır polis dışında hiç kimse giremiyor! Polis, kimse girmesin diye bütün gücüyle bir parkı savunuyor. Sanırım kamu-kamu olarak nitelendirilen devlet ile halk arasındaki gerilim, kamusal olanın kimin olduğuna dair çatışma şu an için bundan daha iyi sembolize edilemez…
Siyaset terminolojisinde antagonizma olarak bilinen fikirlerin çatışmasını çok sağlıklı bulurum. Mouffe’un anlatımında yer alan desensus halini consensus’a tercih ederim. Tam bir fikir birliği oluştuğunda insanlık tarihinin biteceği ve tercih edecek/gidecek yolun/yönün kalmayacağı düşüncesi beni tedirgin eder.
Ama yaşadığımız çatışmanın tercih ettiğim bu anlaşmazlık/çatışma hali ile ilişkisi yok. Çatışma ancak insanlar birbirini dinlediğinde, anladığında olumlu bir haldir. Bir taraf dinlememek ve anlamamakta direndiğinde, diğerine zorla istediklerini yap(tır)maya kalktığında ve diğer taraf da mecbur kalıp bu duruma direndiğinde oluşan hal ise gerilimdir. Gerilim, her iki taraf için de, yorucudur, tutucudur, sinirlidir… Bazen besleyici görünür ama aslında bulunduğunuz noktanın gerisine düşmenize neden olur.
"Bu kargaşada Haliçport projesi açıklayanlardan oluşan kamusallığı anlamasını bekleyemezsiniz"
Korkum o ki, müdahaleler sertleştikçe gerilim artacak ve halk da devlet gibi bulunduğu noktanın gerisine düşecek. Bu kargaşada Haliçport projesi açıklayanlardan, oluşan kamusallığı anlamalarını ve saygı duymalarını bekleyemezsiniz. Ethem’i öldüren polisin tutuksuz yargılanmasını da sokağa anlatamazsınız. AKP’nin yaşanan olaylarla dış dünyayı büyük ölçüde kaybetmesiyle birlikte daha çok iç siyasete yükleneceğinden ve giderek otoriterleşeceğinden korkuyorum. Böyle bir halde, sokak yaşadığı kentin, içine doğduğu doğanın farkına varmış olsa da insan hakları ihlalleri gibi daha öncelikli meselelere yönelmek zorunda kalacak ve belki de bugün için kazanım saydıklarımız görünmez olacak. Bu duruma düşmemek için, devletin gerilimine karşılık vermemek ve yaratıcı, açık, görünür olanla yola devam etmek çok önemli… Bu koşullarda kentsel projeler ve karar alma süreçleri hakkında konuşmak için henüz erken. Ama artık bir proje geliştirilirken bu işin siyasal ve toplumsal maliyetlerinin de hesaba katılacağı açık!
Çeşitli forumları izleme şansım oldu. Devletle halk arasında kurulamayan ilişkinin forumlarda yer alan çeşitlilikler arasında kurulabiliyor olması, Gezi ruhunun aynen devam ediyor olması heyecan verici. İnsanlar birbirine dokunuyor, kokluyor. Uzun yıllar yan yana yaşayıp birbirini yok sayan farklılıklar bir bir öne çıkıyorlar, dertler anlatılıyor ve ilginçtir anlaşılıyor.
Abbasağa Parkı Forumu'ndan
Dahası bilmediğimiz, alışık olmadığımız, düşünme pratiklerimiz içerisinde yer almayan bir siyaset yapma biçimi kuruluyor. Yaşamın içerisinde yer alan hiçbir şeye kapalı olmayan, kalıplara sığmayan ve kendisine yeni kalıplar arayan, sürekli taşan, taştıkça hiçbir kalıba sığamayacağını anlayan ve sürekli öğrenen bir siyaset yapma biçimi. İktidar arayışının olmadığı ve temsiliyetin kapı dışarı edildiği bir gündelik hayat siyaseti. Aslen, ortak bir mesele olan iktidardan memnuniyetsizlik ile başlayan, giderek demokratik değerlerin hegemonyasını kuran ve belki de ilk kez mekânı zamanın önüne bu kadar belirgin bir şekilde koyan bir radikal demokrasi deneyimi… Devletin beni endişelendiren ve maalesef bitmeyeceğini düşündüğüm müdahaleleri olmazsa dünyanın yörüngelerini yerinden oynatabilecek bir şey yaşıyoruz…
Ne olacağını, korkmadan, vazgeçmeden, sıkılmadan yaşayıp görmek lazım…
|